Sedat bey şehrin, şahsına münhasır insanlarından sadece biri. Zat-ı muhterem, Rize'nin İyidere ilçesinde ikamet etmekte. Kamyon şoförlüğü nedeniyle uzun yıllar yurt dışına gidip gelmiş. Son derece sosyal bir hayat yaşarken, geçirdiği bir kaza sonucu bir süreliğine zorunlu olarak eve tıklamak zorunda kalmış. Ardından gelen emeklilik de tuz biber
Sevgili Bilge, bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Reklam
İnsan hayvanlara, ağaçlara, altından ya da gümüşten putlara, azizlere ya da şeytani liderlere tapabilir; insan atalarına, ulusuna, sınıfına ya da partisine, paraya ya da başarıya tapabilir; onun dini yıkıcılığın ya da sevginin, egemenliğin ya da kardeşliğin gelişimine yol açabilir; aklın gücüne katkıda bulunabilir ya da onu felce uğratabilir; insan kendi sisteminin dinsel olduğunun, diğer din dışı sistemlerden farklı olduğunun farkında olabilir ya da bir dini olmadığını ve güç, para, başarı gibi sözüm ona belli din dışı hedeflere taptığını ve bunun da yalnızca pratik ve faydacı olduğunu düşünebilir. Mesele dinin olup olmaması değil, dinin ne tür olduğudur; din insanın gelişimine katkıda bulunup kesin bir biçimde onun gücünü açığa mı çıkarıyor yoksa bu gücü felce mi uğratıyor.
"Dua eden müezzinin yanında yerleştirip diz çökmüş mezara bakıyordum. Karşıdan vuran ikindi gu neşi el değiştiren küreklerin üstünde parlıyordu, olünecek hava değildi, çok güzeldi hava. Orada beni seven dürüst bir insan yatıyordu. Mezar toprakla doldukça hayattaki son des teğim olan o insanı da yitirdiğimi anladım. 'Ne olurdu Tanrım,' dedim. 'Ne olurdu dedem elli sene daha yaşasaydı. Şu kaç milyon yıllık dünyada, elli sene daha yaşasa eline mi yapışırdı benim güzel dedem? Elli sene çok mu? Yirmi beş se ne o zaman. O da mı çok? Ne cimri bir Tanrı'ymışsın. Azicik adaletin kaldıysa, dünyaya o büyük merhametin yeniden hâkim olmasını istiyorsan dedemi on beş sene daha yaşatırsın. Hadi on olsun! Beş olsun! O da mi çok? Duyamıyorum seni Tanrım. Ha! Ne dedin? Duyamıyorum. Bir sene de mi ol maz? Bir ay da mı olmaz? Bir hafta? Bir gün? Bir akşam? Bir kadeh rakı daha içsin bari! Bir hoşça kalın desin, gözüm arkada kalmayacak desin. Ona da mı hayır!' Hala özlüyorum dedemi, yağmurlara bakıp özlüyorum. Kimsenin kullanmadığı telefon kulübelerine, unutulmuş yan yollara, kurmalı kol saatlerine, tüplü televizyonlara, dandik antenlere, o an tenlerin yükselticilerine, VHS kasetlere, isporta gözlüklere, ilk cep telefonlarına, geçmişten kalan ne varsa, en saçma sa pan şeyler bile olsa onlara bakıp özlüyorum dedemi. Dedemi özlediğimde de sadece onu değil, hatta ondan da çok o andaki ruh halimi özlüyorum. Dedemle birlikteykenki kendimi özlüyorum. "
Sayfa 221Kitabı okudu
Öyle bir doğası vardır ki tinimin, bütün baş­langıç ve sonlarından nefret ederim, çünkü bunlar belirgin noktalardır. Geçici olan her şeyin kesin olabileceğini, insanların hepsinin günün birinde mutlu olabileceğini, toplumun kötülüklerine bir çözüm bulunabileceğini hayal etmek bile yetiyor beni delirtmeye.
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanmadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı. Sana,
Sayfa 385 - İletişim Yayınları
Reklam
1,000 öğeden 881 ile 890 arasındakiler gösteriliyor.