Bay Jones'un gözdesi olan Moses, gammazın, dedikoducunun tekiydi, ama ağzı iyi laf yapardı. Gene bir masal uydurmuştu: Sözümona, Balbadem Diyarı denen gizemli bir ülke vardı, bütün hayvanlar öldükleri zaman oraya gidiyorlardı. Moses'a bakılırsa bu ülke gökyüzünde bir yerde, bulutların az ötesindeydi. Balbadem Diyarı'nda her gün pazardı; dört mevsim yonca biter, ağaçlar ve çalılar, kesmeşeker ve keten tohumu küspesinden geçilmezdi. Gerçi hayvanlar, gününü masal anlatmakla geçirdiği ve hiç çalışmadığı için Moses'dan nefret ediyorlardı; ama gene de, Balbadem Diyarı masalına inananlar çıkmadı değil. Domuzlar, onları böyle bir yer olmadığına inandırabilmek için az dil dökmediler.
''Atom çekirdeği bir yerfıstığı büyüklüğünde olsaydı, atom bir beyzbol sahası büyük-
lüğünde olurdu. Atomlarımızın içindeki bütün ölü alanı kaybedersek, hepimiz bir
toz parçacığına girerdik, bütün insanlar da, bir kesmeşeker büyüklüğüne sığardı."
Birden, Clover'ın kafası bir şeye takıldı. Kimseye bir şey söylemeden Mollie'nin ahırdaki bölmesine girdi, ayağıyla biraz eşeleyince samanların arasına bir avuç kesmeşeker ile çeşitli renklerde kurdeleler gizlenmiş olduğunu gördü.
Bazen ruhu, yaladıkça yavaş yavaş eriyen kesmeşekere benzetirim. Hayatta başımıza gelen her korkunç olayda bir kısmı daha erir. Şeker küçüldükçe küçülür, derken bir gün tamamen eriyip gider. Bunu yaşadığımda ruhum çok örselenmiş ama henüz tümüyle dağılmamıştı. Adını Leo koymak istediğim oğlum doğduğu gün o şekerden öyle büyük bir parça koptu ki ruhum ikiye bölündü, ben hastanede iyileşmeyi beklerken Leo Gross'un sonbahardaki ilk trenle doğuya gönderildiğini duyduğumda ruhumun yarısı çok yüksek bir yerden düşmüş gibi paramparça oldu.
Sayfa 236-237