“Sosyal gelişme ve zaman içindeki değişim, kadınların özgürlüklerini elde etme yolundaki ilerlemeleri ile doğru orantılıdır. Kadın haklarının yaygınlaşması, tüm sosyal değişmelerin global temelini oluştur.”
Filistin sorunu, salt siyasal bir sorun olmayıp aynı zamanda bir uygarlık sorunudur. Bu, bir ümmetin kendisini, iradesini, özgün bakış acısını yitirmesini, kendi uygarlık anlayışını Prattize etmekten yoksun kalışını ifade eden bir sorundur.
Siyon liderlerinin protokolleri, 1897 İsviçre’nin Bal kendinde bir araya gelen siyonist örgütlerin liderleri ve düşünürlerince gerçekleştirilen siyonizm konferansı sonunda yayımlanan korkunç belgedir. Bu belge siyonizm sayesinde uzun vadeli bir hedef olarak tüm dünyaya nasıl hakim olunacağını ve bunun ilk aşaması olarak da elli yıl zarfında bir siyonist devletin nasıl kurulacağını tespit etmiş bulunmaktadır. Siyonistler, bu belgeyi inkar etmeye çalışmış, yayımlandıkça piyasadan toplatmış ya da yayıncısına karşı saldırılar düzenlemiştir.
Amerika’da ekonomik, kültürel, siyasal ve kitle - iletişimsel alanlarda Yahudi ahtapotunun ne denli güçlü ve gerek Amerika’nın gerek batının kararı mekanizmalarında ne denli etkin olduğu herkesin malumdur. Amerika’da iş başına gelen tüm hükümet icraatlarında bu ahtapotun istemlerini göz önüne almak zorundadırlar. Tüm bu saydıklarımızın ayrımına varan bir insanın, Arap ve İslam dünyasında, Amerika ile İsrail’in köklü bir stratejik çatışma sonucunda birbirlerine düşmelerinin söz konusu olabileceğine inanabilmesi kesinlikle mümkün değildir.
Amerika - İsrail ilişkilerinde tamamen bir bütünlük göze çarpar. Bölgede genel anlamda batının çıkarlarına ters düşecek girişimlere yöneltilmesi durumunda İsrail’in, Amerikan çıkarlarının en güvenilir bekçisidir.
Oysa kuvvet, zenginlikte ilintili değil, bağımsızlıkla ilintilidir. Dışa bağımlılık tehlikesi arttıkça, zenginlik şerden başka bir şey olmaz. Petrol ülkelerinin ise istisnasız tümünde bu son ışık söz konusudur. Bu ülkelerdeki zenginlik korkudan başka hiçbir şey getirmemiştir. Bu ülkelerdeki liderler, gökten düşen daha doğrusu yer altından bir anda fırlayıveren servetlerini yitirebilecekleri kaygısıyla korkuya mahkum olmuştur. Korktukları için, güçlü olamazlar. Güçlü olamadıkları için, korkarlar. İçine düştükleri ve bir türlü kurtulamadıkları iğrenç bir kaostan başka bir şey değildir bu durum.
Yetmişli yıllardaki petrol devrimi ile Amerika’nın nüfuzu daha da sağlamlaşmış ve kapitalist dünyanın kendi mihveri çevresindeki Arap rejimlerini yoksullaştırmaya yönelik hırsları daha da artmıştır. İsterse her gün sarayına milyonlarca petrodoları akan petrol ülkelerinden olsun, her Arap ülkesi Mısır’la ilişkilerini artırması koşulu olarak, gitgide zayıflamış ve söz konusu petrol devrimini içerdeki ayaklanmalarlardan ve dışarıdan gelebilecek tehlikelerden koruyabilme amacıyla, Amerika’yla içli dışlı hale geliyordu.
İsrail’in ortadan kaldırılması düşüncesi bugün, bırakınız Arap liderlerini, Arap dünyasındaki entellektüeller tarafından bile, genelde salt bir düş ve salt bir nostalji olarak değerlendirilmektedir.