Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"'Ben, eden bulur karşılığı peşindeyim, bulamazsam kendimi yok etmem lazım. Hem bu karşılık ileride, sonsuzlukta değil, hemen burada, yeryüzünde olmalı; bunu gözlerimle görmeliyim. İmanım vardı, görmek de isterim; o ana kadar ölürsem diriltsinler beni, çünkü her şey bensiz olursa acınırım doğrusu. Hayatta işlediğim suçların, çektiğim
Geçmiş hafızasını kaybedince kim olduğunu unuturken geleceği hatırlamayınca kişi devamlı anda kalıyor. Geçmiş ve gelecek olmazsa şu anın ne anlamı olabilir ki?
Sayfa 86
Reklam
Felsefe dersindeyiz. Hoca ortaya bir sandalye koymuş, “ Bunun varlığını bana kanıtlayın” demiş. Kıvranıp duruyoruz. Kapı açılıyor, Ulus giriyor içeri. İncecik, çok zayıf bir adam. Siyah dalgalı saçları yandan ayrılmış. Siyah çerçeveli şişe dibi gözlüklerinin bir tarafının camı, diğer tarafının çerçevesi kırık ve bir yara bandıyla yapıştırılmış. Üstü başı dökülüyor.Dışarısı buz gibi soğukken üstünde kolları kısalmış incecik eski bir ceket, içinde epriyip incelmiş bir yelek. Kitapları göğsüne bastırmış, kimsenin yüzüne bakmadan girip oturuyor. Filtresiz sigara içiyor ama ne içmek, kibrit taşımıyor yanında. Bir sigara bitince onun ateşiyle yenisini yakıp öyle söndürüyor. İpincecik parmakları sapsarı olmuş tütünden. Hayretle inceliyorum. Kim bu Ulus Baker ? Derken hoca aynı soruyu ona soruyor. Ulus, öyle mükemmel bir İngilizceyle konuşmaya başlıyor ki ağzımız açık kalıyor. Spinoza’dan girip Rosa Luxemburg’dan çıkıyor. Yarım saat süren tek paragrafın sonunda hepimiz şok içindeyiz. Az önce ne oldu burada? Nasıl bir derya bu adam ?
Anadolu’nun bu son ağıtçısı her seferinde ölünün kapıdaki ayakkabılarına bakarak iç geçirdi, rahmetlinin henüz yorgan döşek gezen kokusunu içine çekti, mevtanın elbiselerini kucaklayıp bir yakınından hikayesini dinledi. Ölenin kim olduğunu, neler yaşadığını, hangi zorluklarla büyüdüğünü, neden öldüğünü, hangi muradını tamamlamadığını, içinde hangi
Simplicio – Peki, Aristoteles’ten vazgeçersek felsefe alanında bize rehberlik edecek kim kalıyor ki? Siz bana birkaç düşünür adı verir misiniz?
Ben kendime bir tanıdık mıyım yoksa bir yabancı mı?
"Kim olduğunu bilememesi komik değil miydi? Ya kendi görünüşünü belirleyememek biraz fazla kaçmıyor muydu? Sanki beşiğinde gelip bulmuştu bu görünüş onu. Arkadaşlarını seçebilirdi belki ama kendisini seçmemişti. Hatta insan olmaya bile karar vermiş değildi. İnsan neydi peki?" "Sen kimsin? sorusunun muhatabı bize yabancı olanlar ya da onlara yabancı olduklarımız oluyor genelde değil mi? Yabancıyı sorgularken bunu dilimizden düşürmüyoruz ama kendimize sormak aklımıza niye gelmiyor? Kendimizi doğru düzgün sorgulayıp tanıdık hâline getirdik mi ki, yabancılık seviyesinden hemen tanıdık seviyesine atlıyoruz? Kendimize bu torpili yapmamız, içimizde bir yabancıyı büyütmemize neden oluyor. -O yabancı, hayat pusulamız aslında. Ama tanışmadığımız için "Öylesine birisi." olarak kalıyor.- Ve bu yabancıyı gerçekten tanımadığımız sürece içimizde çatışmalar yaşanıyor: O A'yı istiyor, biz B'yi, "Bunun beni mutlu etmesi gerekirdi ama etmedi.", "Ne istediğimi bilmiyorum." gibi gibi. Üç parçadan bir bütünüz ama o parçalarla tanışa tanışa parçaları bizim birleştirmemiz gerekiyor. Ama herkes zaten bunu bilir(!) ve yapar(!). -İnsanın çok bilmişlik özelliğinin ilk kendinde patlak verdiğini öğrenmiş olmak hem gülünç hem de biraz acınası geliyor. -Bildiğimiz hiçbir şey yok aslında ama hep biliyor veya her şeyi biliyor sanrısındayız. Bu Dünyaya gözümüzü açmışken nasıl bu kadar uyuyabiliyoruz onu da anlamıyorum zaten...
Reklam
Gelir ve statü uçurumlarının muazzam olduğu toplumlarda, diyor Richard, "bazı insanların son derece önemli, diğerlerinin ise hiç mi hiç önemli olmadığı" gibi bir his doğuyor. Bu his sadece dipteki in­sanları etkiliyor değil. Eşitsizliğin çok fazla olduğu toplumlarda her­kes kendi statüsünü çok fazla düşünmek zorunda kalıyor. Konumu­ mu koruyabilecek miyim? Beni tehdit eden kim var? Düşersem ne­reye kadar düşebilirim? Sırf bu soruları sormak dahi - ki eşitsizlik arttıkça bunları sormak zorunda kalıyorsunuz- hayatımıza gitgide daha fazla stres bindiriyor.
51. Eyalet ve Gerçekler (uzun ama buna değer)
Jeffrey'ye bakıp yeniden oturmasını işaret etti. Kendisi de yerine geçti. Profesör, Amerika sizce de bir şekilde yolunu kaybetmedi mi? Atalarımızın dağlara taşlara kazıdığı idealler yozlaştırılmadı mı? Unutturulmadı mı? Değersizleştirilmedi mi?" Jeffrey başıyla onayladı. "Bu görüşte olanların sayısı her geçen gün
Öykü Nasıl Yazılır-1
O Ses Sen Değilsin Diyelim ki ne yazacağımızı bulduk; olayı, kahramanı zihnimizde tasarladık. Yazar olarak niyetimizi ne ölçüde açık edeceğimizi ne ölçüde saklayacağımızı kurguladık. Değineceğimiz meseleleri, kullanacağımız mekânları, kanatlandıracağımız imgeleri seçtik. Bir öykünün iç dinamiğini yani merkezini teşkil edecek sorun yumağını
Sayfa 6 - Emin Gürdamur:
"Düşüncelerim" Yoğun spoiler içerir. - Kitap boyu Şahande hanımın çekmediği acı,eziyet kalmadı. Çevresinde ki herkesten hep kazık yedi. Belki yüzü güler diye bekledim ama gerçekten olmadı. Bu beni çok üzdü. Öncelikle ihsan Bey'in yaptığı taciz ve buna sadece taciz demek çok hafif kalıyor yaptığı şeyler de Şahandenin gram suçu yoktur. Neden sonu iffetsiz olarak gösterdi yazar bilmiyorum bu yüzden çok üzüldüm. Hüseyin Rahmi Gürpınar benim için çok önemli bir yazardı ama artık düşüncelerim değişti. İnsanlık tarihin de bu hep böyle. Bu erkeklerin kadınlar ile ne alıp veremediği var. Namuslu bir kadının namusuna leke süren erkek kadar bir kadını kendi elleriyle öldüren bir erkek kadar cani,pislik kim olabilir. İhsan bey bunu yaptı. Şahande ise hiç hak etmedi.
461 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.