Okuduğum en güzel Türk klasiklerinden biri oldu.
Nabızade Nazım’ın kalemine hayran kaldım, çok akıcı ve sadeydi. Olaylar hiç uzatılmadan pat pat gerçekleşti.
Çok sevdiğim bir senaryo vardı aslında kitapta: kim kime dum duma. O onunla yatıyor bu bununla kalkıyor o onun arkasından iş çeviriyor.. bu buna yapmadığını bırakmıyor.
Suphi, ustasının kızı
« Vatan’ın üstünde başka bir not: “Başımız
sağ olsun!” Donup kaldım. İlk sayfada iri kara harfler: “Sabahattin Âli öldürüldü!” Haber özellikle hükümet organı Ulus’ta geniş.
- Sesli okusana Hocaa!
Boğuluyorum, nasıl okuyayım?
Bulgaristan’a geçmek istiyormuş. Şebekeye kapılmış. Mart sonunda çıkarmışlar İstanbul’dan Kırklareli’ne. Ali Ertekin adlı ajan, “ulusal duyguları kabarınca” başına sopayı indirmiş. Önceden anlaşmışlar güya. Sabahattin Ali, “Bulgaristan’dan Moskova’ya geçeceğim. Oradan alacağım plana göre Bulgaristan Türklerini hazırlayıp Türkiye’nin üstüne yürüyeceğim, deyince kararını vermiş. Sınıra yakın bir meşelikte kitap okuduğu sırada ardından yaklaşıp indirmiş sopayı. Puşkin’in kitabıymış elindeki. Gözlüğü düşmüş yanı başına. Ama kim kime dum duma. Katil geçip gitmiş. Orada meşelerin içinde kalmış ölü. Tâ 16 Haziran’da Sazara köyünden Çoban Şükrü bulmuş. Koşup karakola haber vermiş. Haberi basından saklamışlar. Savcılık soruşturma yapmış. İstanbul’dan getirilen arkadaşlarına gösterilmiş. Eşyasından bilmişler. Ali Ertekin Aralık ayında yakalanmış. Eylemini söylemiş; tutuklamışlar güya. Gerçekten o mu, değil mi diye cesedi yeniden incelemişler. Gazeteler altı ay sonra, tâ 13 Ocak’ta veriyor haberi. Ağız birliğiyle bir hainin temizlendiğini yazıyorlar. Ankara’da yaşadığı yıllarda evine gelip giden, sonra DP’den politikaya soyunan bir yazar makalesine Mukaddes Katil diye başlık atmış; Ali Ertekin’i kutluyor.
“İnsan soyu bu kadar alçalır mı Hocaa?” »
Milyonerle zilyonerin kıç kıça, azınlığın İsviçre gibi, çoğunluğun Afganistan gibi yaşadığı, insanların gülümsemediği, birbirine selam vermediği, komşusunu tanımadığı, örgütlerin cirit attığı, yuvalandığı, kim kime dum duma, vahşi bir şehir burası... Rant yağmasıyla, oy avcılığıyla servet kazanırken insanlığını kaybeden; ülkenin öbür ucu yanarken, şehit tabutları yağarken, ee-eh bana ne diye, eğlenceye doludizgin devam eden... Gazi Mahallesi’nde, Okmeydanı’nda Ümraniye’de atılan molotofları, sanki başka ülkedeymiş gibi televizyondan seyreden... İlelebet böyle yaşamaya devam edebileceğini zanneden, yabancılaşmış bir şehir..
İlk önce güneşten ana südünden
Başladığım bu aşk
Böyle giderse korkarım gün günden
Firaklı olacak
Göğüs germeye ne kadar alışık
Olsan da iyi bil
Aldanıp düş kurmaya değmez
Gerçek bizden değil
Amerikan bezi üç buçuk arşın
Gerisini umma
Âlemde ha ölmüşün ha kalmışın
Kim kime dum duma