Şu son günlerde etrafıma bakıyorum ve sadece Terörist Yahudilerden, İsrail'den değil kendi insanımdan da soğuyorum. Biz ne zaman bu kadar merhametsizleştik? Hani lafa gelince Büyük Türk milletiyiz, şanlıyız, onurluyuz her zaman mazlumun yanındayız falan. Ne bu ırkçılık? Ne bu aman yesinler birbirlerinicilik? Ne bu ataları bize zamanında ihanet etmişticilik? Yazık ki ne yazık. Dönüp bakıyorum insanlığımızı yitirmişiz, kimiz biz? Neyiz? Bi dönüp vicdanlarımızı sorgulayalım rica ediyorum. İşin artık dini boyutunu da geçtim hastaneler bombalanıyor, kaçış yolları bombalanıyor, evler zaten bombalanıyor. Senelerdir süren bir durum bu sadece hamas yüzünden başlayan bir güvenlik sorunu değil. Biz senelerdir Filistin'de olan katliamları izliyoruz. Yeter diyoruz yeter.
Bir dönün dininizi değilİnsanlığınızı sorgulayın artık.
Bugün suskun kalırsanız, yarın konuşacak yüzünüz olmaz.
Serkan Karaismailoğlu' nun Kadın Beyni Erkek Beyni, Beyinde Ararken Bağırsakta Buldum dan sonraki üçüncü kitabı Pia Mater . İlk iki kitabını da büyük bir keyifle okuduktan sonra hayal kırıklığına uğramayacağım hususunda emindim. Bir farkla... Bu defa romandı okuyacağım. Nöro Roman...
Temmuzun ilk günlerinin ultra aktif geçmesi biraz canımı sıksa
Her şeyden önce aradığımız şeyin ne olduğunu biliyor muyuz? Mutluluk tam olarak nedir ki onu satın almaya çalışıyoruz? Huzur nasıl bir nesne ki ona maddeyle paha biçip neyse fiyatını vermeye kalkışıyoruz? Bizler peşine düştüğümüz bu şeyin tam olarak ne olduğu bilgisine erişebildik mi?
Biliyorum zor sorular bunlar.
Ancak tüm bu soruların zorluğu da yine bizden kaynaklanmaz mı? Soruyu soran da o soruya cevap verecek olan da yine bizler değil miyiz?
Peki ama biz kimiz?
Nefret toplumu kötülük toplumu ayrımcı toplum yobaz toplum da biz kimiz? toplum koyun deyip vicdan rahatlatırken toplumun neresinde konumlanıyoruz? herkes aynı şeyleri söyleyip yakınırken biz ne kadar farklı olduğumuzu düşünüyoruz? bize hazır verilen/dayatılan değerler dışında kendimizi anlatacak kaç kelimemiz var? kendimize baktığımızda nerde
Merhaba…
Sigarayı silah sanan gençler size de merhaba. Aaa… Tv karşısında akşamını sabah eden güzel kadınlarımız ve siz biricik erkeklerimiz, evet size de merhaba. Günün her zamanı sokağımızın başındaki üç katlı binanın giriş katında oturan; sokağın daimi sakini olan, asla kendi fikri olmayan ve başkalarının fikirlerini doğru, yanlış bakmaksızın
Bizim düşüncemizin ne önemi var? Biz kimiz ki? Hayatımızı iktidardakiler yönlendiriyor. Beklemek zorundayız. Hayatımızın pek önemi yok, yerdeki toz gibi. Esen her rüzgar onu oradan oraya savuruyor. Birlikte olmamıza izin vermeyecekler...
"Neden okumalıyım" sorusuyla elime alıp "Neden bu kadar geç kalmışım" sorusuyla bitirdim kitabı?
Yaşayan bir cevherin kaleminden dünyaya bakmak ne demek bilir misiniz?
Bedeni taa uzaklarda gözleri buğulu belki her gece camdan ülkesine hasret bir kalemin efendisi.
Samimiyet nedir dediler, Azad Penaber dedim.
Ruhunu çırılçıplak sunmuş her dizede bu samimiyet değil de nedir?
İmgelerin beynimde yarattığı zelzeleler arasında bir Zal Oğlu Rustem olup kurtardı tek dizede,
Hasretin ateşe verdiği yüreğime bir bardak su döktü habersiz..
Sen kimsin biliyor musun
Azad Penaber
Sen gecelerce hasretten gözyaşı döküp sabahlayan bir çok kırık yüreğin sargısısın,
Sen, adın dışında hakkında bir şey bilinmediği halde iki dizede kendini tanıtan bir dünya imge dolu senfoninin şefisin,
Sen kimsin biliyor musun abi?
Evlat acısı çeken bir ana misali anadil hasreti çeken bir çok kurak yüreğin pınarısın.
Bizi sussuz bırakma üstadım...
Peki biz kimiz biliyor musun?
Biz o kimseleriz ki bunca yıl zulme uğrayıp "halkım" diyebilenlerin torunları, çocukları, kendileriyiz...
Sen şimdi uzaktasın olsun,
Yüreğin de buruk olsun,
Gözlerin de buğulu dem dem,
Olsun...
Zamana bile hükmedebilirken şiir, uzaklığın ne önemi var.
Gönlümüze adını Mezopotamya'lı bir annenin pişirdiği ekmekten kalan isle yazdık öyle saf ve içten, gösterişsiz...
Iyiki varsın abi varlığına minnettarım.
Dilistan 'dan bize de vatandaşlık verdiğin için teşekkür ederim
DilîstanAzad Penaber · Name Yayınları · 2019295 okunma
İnsan insan derler dayı,insan nedir bildin mi sen?..
İnsan, Auschwitz’in gaz odalarını icat eden varlıktır; ama dudaklarında duayla ya da Shema Yisrael ile gaz odalarına dimdik yürüyen varlık da insandır.(sayfa 148)
Toplama kampında, öldürülecek olan genç bir adamın yerine kendisinin öldürülmesini isteyen Peder Maximilian Kolbe de
:Artık yeter! Bazen kazanıyorduk, bazen kaybediyorduk ve sonunda her zaman kaybediyorduk.
.....
Hesaplaşma günü geldi. Şimdiye kadar yalnız din kitaplarında yargılandınız.Biz fakirler, zavallılar, yarım yamalaklar, bu kitapları okuyup teselli olurken içinizden güldünüz. Ve çıkarınıza baktınız. Hatta gene sizlerden, sizin gibilerden, büyük
Peki, kimiz biz?
Kürt’üz-Türk’üz, kadınız-erkeğiz, Aleviyiz-Sünniyiz ama önce insanız. Birbirimize yoktur üstünlüğümüz. Sadece zulme karşıdır öfkemiz. Serez’in esnaf çarşısında Şeyh Bedrettin’dir adımız. Pir Sultan’dır bir yanımız. İşkence tezgahlarında, Hallac-ı Mansur olduk. İbrahim’dik. Mazlum’duk biz. Dar ağacına yürürken başımız dikti. Deniz’dik. Hüseyin’dik. Yusuf’tuk. Sait’ti adımız, Dağkapı meydanında. Dersim'de Rıza olduk. Bolu Beyi’ne boyun eğseydik, Köroğlu’na çıkmazdı adımız. Mahir olmazdık, cesaret timsali. Kuyuda Yusuf’tuk, Kerbela’da Hüseyin. Sürgünde Ahmet Kaya, zindanda Yılmaz Güney’di namımız. Unutmayın ki;
Ekilir ekin geliriz,
Ezilir un geliriz,
Bir gider bin geliriz,
Bizi vurmak kurtuluş mu?
Bir varmış bir yokmuş tadında, nice arayışlarla ve daha çok bulamayışlarla dolu bu kitap;
Henüz başlarken elimde ne kadar somutsa, var olduysa,
Kitabı bitirdikten sonra da ben o kadar yok oldum sayfalarında. Ya da kitabın gizli anlamlarında öyle kayboldum ki bunu kopkoyu bir yokluğa yordum, bilemiyorum.
Peki nasıl anlatılır böylesine sonsuzlara