Tatlı bela - Ayaklı bela tadında şeker mi şeker bir aşk hikayesi. Biraz batı yakası hikayesi azıcık da Grease tadında bir kitap. Şöyle kafamı boşaltayım gönlümü hafifleteyim dediğiniz bir evredeyseniz alın elinize bu kitabı yapın kahvenizi uzanın koltuğunuza keyfinize bakın.
Güzel bir macera romanı. Simon Templar yani Saint, Madelaine adında bir genç kız ile tanışır. Babası bir kimyagerdir ve ucuz yoldan yapay kauçuk yapmanın yolunu bulmuştur. Ancak devlet yetkilileri onunla görüşmek istememektedir. Simon aracı olmayı kabul eder ancak arada diğer kimya firmaları da vardır ve niyetleri pek iyi değildir. Güzel bir roman olmuş, okunması gerekenlerden.
Düşlerimde onu istediğim kalıba döküyor, hoşlandığım her rolde onu oynatıyordum. İçimde olup bitenlerden haberdar olmasını ise hiç önemsemiyordum. Düşlerimde bile olsa onunla olmak bana yetiyordu.
"...Esasen o döneme Karanlık Çağlar adını veriyoruz. Öyle bir dönemdir ki bu, metafizikçiler tarafından bilimin ırzına geçilmiştir; felsefe taşını aramanın adı fizik olmuştur; kimya simyaya, astronomi astrolojiye dönüşmüştür..."
Demir Ökçe / Jack LONDON
Ahmet Ümit, kaleminin ustalığına bu kez mistik bir esrar da katarak sadece polisiye romanlarda başarılı olmadığını da kanıtlamış. Ön planda yarı Amerikalı yarı Türk olan bir sigorta ekspertizinin Konya'daki bir otel yangınının aslını soruşturması işlenirken geri planda ise kendilerini küçük yaşta terk eden Mevlevi babası ile iç hesaplaşması Şems-i Tebrizi'nin rehberlerliğinde işlenmiş. Şems ile Mevlana'nın yüce dostluklarının Elif Şafak'ın Aşk romanında işlenişine bayıldığımı düşünürken bu romanla birlikte Mevleviliğe ve Şems ile Mevlana'ya asıl şimdi bir kez daha vuruldum. Bence Aşk romanını oldukça gölgede bırakan bir romandı Bab-ı esrar. Romanın açıklamasında Şems'in öldürürülmesine ışık tutan bir eser olarak izah ediliyor olsa da bence bundan çok daha ötesiydi. Mevlevilikteki aşk kavramı, Şems ile Mevlana'nın dostluklarının özü ve her iki şahsiyetin kişiliklerini daha iyi kavramayı sağlayan ayrıntılar, pek çok karakter ve romanın bence ikincil kahramanı Karen Kimya'nın yaşadığı rüya/halüsinasyon/doğa üstü anlar aracılığı ile çok güzel resmedilmişti. Romanın büyük bir kısmını boğazım düğüm düğüm, yüreğim kabından taşarcasına coşku dolu olarak okudum. Şiddetle tavsiye ederim.
Dağda uzun yürüyüşleri, gölgeli ikindide ağaçlar arasında koşturmayı seven, neşeli, bol çığlıklı bir çocuktum. Gelincik tarlalarını sevmekten, küçük dereleri, kuş seslerini dinlemekten keyif alırdım. Ele avuca sığmaz bir çocuktum.