İnsan her acıya kolayca alışabildiği ve bir süre sonra varlığını bile unuttuğu için, yokluğunun da farkına varamıyor.
Ben toplumun bana öğütlediği gibi konuşabilecek, yürüyebilecek, para kazanabilecek bir insan olmadığımı anladım. Ben, bir insan olmadığımı anlayabildim. Başka bir tür vardı içimde… O türe boyun eğerek, dediklerini yaptım.
Reklam
Eskisi kadar sağlam zırhlar öremediğim için etrafıma, karşımdaki genç kız bile anlamıştı, her şeyi bildiğimi sandığımı. Böyle insanlara hep sormak istemişimdir. “Peki bana bilmediğim herhangi bir şeyi söyleyebilir misiniz?” diye. Kimde böyle bir sır vardı? Bütün dehalar sırlarını dünyayla paylaşmışken, hangi bilinmeyenden bahsediyorduk?
Mutlu olmayı tercih etmeyen herkese üzülüyorum.
Yoksulluk ve güzel bir vücut yan yana geldiğinde, dünyanın hemen hemen her yerinde aynı sonuçlar doğardı. Dünyanın en eski mesleği fahişelikse, dünyanın en eski hayal kırıklığı da aşktı…
Belki de hayat yeterince uzun değildir aşık olabilmek için.
Reklam
Hata yapmazsa mutlu olurdu. Ben yirmi bir yaşıma kadar hiç hata yapmamıştım ama mutluluğu da bulamamıştım. Çünkü kurulan hiçbir mantıklı denklemde yer alamayacak kadar garip düşünceler geziyordu içimde. Sonra bir sürü hata yaptım. Yüzlerce. En küçüğünden en büyüğüne kadar. Bir çok zaman teğet geçtim mutluluğa. Belki daha az düşünseydim, dokunabilirdim o sürekli duyguya ama mutluluğun, tatmin olmanın bir göz kırpması kadar kısa sürdüğünü anlamam zor olmadı. Uğruna hatalardan kaçınılacak bir bok değildi mutluluk!
Kalkmalıyım diyorum kendime. Bakmalıyım, görmeliyim evde olup bitenleri. Hakimi benim bu toprağın! Söylenen her lafı duymalıyım. İşte böyle psikolojik bir halden kaynaklanıyor devletin, insanlarını dosyalama sistemine başvurması, diye düşünüyorum. Devletten habersiz hiçbir iş yapılmamalı! Onun anlayamayacağı kelimeler çıkmamalı yurttaşların ağzından. Devlet beş yaşında bir çocuk gibi. Onun seviyesinde konuşulmazsa, büyükler gezmeye giderken yanlarına alınmazsa ağlamaya, kırıp dökmeye başlıyor. Dünyanın bütün devletleri böyle. Yataklarından kalkamayan hastalar gibi. Kaprisli yaşlılar gibi! Her şeyi bilmek istiyorlar. Yurttaşlarının nasıl seviştiğini, evde en çok kimin küfür ettiğini. Her şeyi! Herhangi bir yurttaş isyanının hayat bulduğu gün, yüzlerine vurabilecek güçte oluyorlar, pisliklerini herkesin. “Sen annenin ölmesini istiyordun! Sus! Sense otobüste yaşlara yer vermiyorsun! Sen de sus! Arkadaki şişko! Sen daha dün küçük kardeşinin ekmeğini çalarken nasıl olur da bugün bana, devlete karşı gelirsin?” Diyerek susturmak için bilmek istiyorlar her şeyi. Her insanın bir utancı vardır. Devletin görevi, kullanma günü gelene kadar bu utançları toplayıp saklamaktır. Toplumsal sözleşme diye bir saçmalık hiçbir zaman var olmamıştır. Kimse kendi çıkarları için birilerine devlet olma yetkisini vermemiştir. Benciller ve korkaklar dünyasında çıkar, kişisel dolandırıcılık yeteneği ile elde edilir. Ve insanların birbirlerine attıkları kazıkların yanında, devletin onlara attığı fazlasıyla hafif kalır…
Yapacaklarımdan korktuğum için beni sürekli izleyeni öldürdüm.Görmesin yeryüzündeki en insanlıkdışı insanı diye.Her şeyi bileni öldürüp yalnız kaldım.Tüfek patladı.Bulutlar hareketlendi.Gözler şekilsizleşti.Surat yok oldu.Ve Tanrı'nın kanı aktı.Üç gün yağmur yağdı.Ben,benim hayatımı bileni yok ettim.Geriye kaldı milyarlarca Tanrı!Diğer insanlar varlıklarını farketmeden ölecekler ya da izleyenleriyle göz göze gelip onunla ya da onsuz yaşamaya karar verecekler. Artık kimse bilmiyor beni.İzlemiyor yaptıklarımı.Hiçbir Tanrı'nın ilgi alanına girmiyorum.İlginç değilim hiçbir güç için.Kurtluşu olmayan bir ruh gibi.Freni patlamış bir kamyon gibi!Hiç ilginç değil.Yapacak bir şey yok önümden çekilmek dışında.
Sanki dünyayı bacaklarının arasından çıkarmış bir kadın gibiydim. Her yerini ve her şeyini biliyordum, doğurduğu bebeğini tanıyan bir anne kadar… Her şeyi bildiğim için vasiyetimde tek bir cümle olacaktı: “Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm!”
Reklam
Sorarlarsa," Ne iş yaptın bu dünyada?"diye, rahatça verebilirim yanıtını: "Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından.."
Sayfa 252Kitabı okudu
Hiçbir maddenin etkisi olmaksızın unutabiliyorsam her şeyi, ne kalır geriye?
Hatırlıyorum, bir iki yazarın gülle gibi cümlelerini, filozofların kestikleri raconu: “Bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir.” Yanılıyor hepsi de. İnsan hiçbir şeyi değil, her şeyi bildiği için mutsuz! Ben her şeyi biliyorum. Ve bunlar yürürken dengemi bozacak kadar ağır geliyor. Tek isteğim kurtulmak hepsinden, bütün bilgilerden, bütün düşüncelerden. Geri dönmek hiç doğmamış Kayra’ya. Ve en kötüsü biliyorum ki, dünyaya, hepsinde ayrı coğrafyalarda, yüz defa, bin defa daha gelsem, yine öldürmeye karar veririm zihnimi. Hazmetmekten bıktım. Şimdi kusup sızma zamanı…
Ahlak çoğunluğun görüşüdür, toplumsal sözleşmedir, derler. Ve geceleri o çoğunluk yoktur. Ve o sözleşmenin altına bastıkları parmaklarını çok daha başka işlerde kullanırlar. İşte bu Belçikalı da, söz konusu sürünün bir ferdidir. Daha ölmeden vücutları çürümeye başlamış olanların sürüsü...
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.