Anlayan şöyle der:
“Anlayamasaydım da ölecektim. Daha çok anlamak yormayacak tabutumu taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum, ne daha büyük!”
En büyük hatam insanlardan cümlelerimi bitirmelerini beklemekti. Hayatımın belli dönemine kadar hep böyle yaptım zaten. Gözlerinin içine baktım beni bilsinler diye.
Ben biliyordum hastalığımı. Adı bile vardı. Belki tıp kitaplarında değil. Ama edebiyat ve felsefe kitaplarında rastlanıyordu ismine: Yaşama hastalığı. Bir çeşit alerji, oksijene.
Bağımlılıktan nefret ettim. Gitmemi, terk etmemi engeller diye. Ne bir maddeye, ne de bir insana bağlandım. Sırf bunu kendime kanıtlamak için eroin kullandım, aşık oldum. İkisinede arkama bakmadan bırakıp gittim.
Eskiden Rimbaud okurdum. Şiirleri nefes almamı kolaylaştırırdı. Şimdiyse sınav kâğıdını doldurmuş ve zilin çalmasını bekleyen bir öğrenci gibiyim. Ve o öğrenci gereksiz, nedensiz ne kadar hareket yapıyorsa dakikaların üstünden atlayabilmek için, ben de en az o kadar nedensiz davranıyor ve bekliyorum. Zilin çalmasını. Gömülmeyi. Parçalanmayı...