Harşit yöresi kültürel açıdan bilhassa eski Türk örf ve adetlerinin, efsane ve söylencelerinin yaşatılması bakımından önde gelen yerlerden biri olarak bilinmektedir. Yörede kullanılan takvimdeki 12 ay adı ortak kullanımda zamanla şekillenmiş kelimelerden oluşmaktadır:
Ocak - Zemheri Ayı
Şubat - Gücük Ayı
Mart - Mart Ayı
Nisan - Abrul Ayı
Mayıs - Mayıs Ayı
Haziran - Kiraz Ayı
Temmuz - Orak Ayı
Ağustos - Ağustos Ayı
Eylül - İsavrit Ayı
Ekim - Darı Ayı
Kasım - Koç Ayı
Aralık - Karakış Ayı
Şarkı ya da şaka olmayı seçer misin deseler bana saçma bir şekilde
İlk önce sorana bakarım, gözlerine en başta elbette
Kendimi görmek isterim orda parlak dünyaların ortasında
Burun ve dudakların hemen üstü ve kulakların arasında
Puzzle'ı bitirmek için daha çok parça gerek ama
Yanaklar önemli diye duymuştum çok önce değil , bir ara
Niye vakit kaybediyoruz ki bu deli saçmasıyla sevgilim
Şarkı ya da şaka , kiraz ya da karpuz kimin umrunda
Önemli olan sadece bu gece perşembe ya da çarşamba
Ona karar vermek lazım güzelce bitirebilmek için hayatı
Yoksa boşa gidecek onca mazlumun son haykırışı
Çok fazla düşünüyorsun hadi koy artık şu son parçayı
Dudakları koparılmış bir oyuncak ayı misali
Bakıyorum etrafa ağlamaklı ama belirsiz
Dudak bile bükemiyorum sahibime, donmuşum sanki
Evde kimse de kalmamış , belki de biz evsiziz
Sonra bir temas oluyor ve ayının yüzü aydınlanıyor
Demek ki her şey, herkes, her ses senin içinde gizli
Bu kadarmış diyorum sonra - gecenin sonu geldi
Sonra sevişiyoruz
Sonra uyanıyorum
Aptal bir film klişesi gibi.
Son satır eksik sanki- acaba nereye gitti?
Süryanice çıkışlı "Haziran" (Hazaran), sıcakların başladığı ay demek. Halk dilinde kirazlar bu ayda olgunlaştığından "kiraz ayı", Temmuz öncesi geldiğinden de "ilk Temmuz" deniyor. Eski Japon takviminde ise Haziran'da, "susuz ay" demek.
Görme yetisini 6 ay içinde kaybeden Mafalda'nın yaşamı mı desem dramı mı desem bilemedim. Ah Mafalda benim talihsiz kızım...
Kitap empati gücünü besleyen bir kitap. Akıcı ve sancılı bir kitap...
Bu kitaptan sonra gözümü kapatıp bir nebze olsun anlamak istedim, çeşitliliğiyle zengin bir evrende karanlıkta kalmak, her yeri karanlık görmek, doğayı , insanları, hayvanları , yıldızları, ayı vb. görememek...
Gerçekten çok zor ama görememek her şeye mi engel? Mesela şarkı söylemek veya şarkı dinlemek. Mesela âşık olmak, kedi sevmek, saçına dokunup koklamak. Mesela bir yardım ile yürümek, zıplamak
Ve en önemlisi GÜLMEK..
Görememek bunlara engel midir?
Hayallerin sınırlarına çıkıp yapamadıklarım kadar yapabileceklerim de var diyebiliyorsan yani hayata karşı cesurca çıkabiliyorsan, yapabildiklerin ve yapabileceklerini keşfedip bunun mücadelesini verip kendini mutlu edebilirsin. Yaşamda mutlu olmak senin elinde. Engellere takılma...
***Şahane bir kitap.
Varlığın bir saldırma değilse yorulursun ölmekten
yaşamak dediğin anlamlı bir sıkıntı
ve yıkılmak elbette bir çocuk hırpalanınca
Hep alıngandır ağzındaki şarkılar
bir sabah yaz gümbürtüyle biter, böyle başlar uzaklık
söylenerek anlamaya başlarsın her sağanağı.
Şımarık kiraz ayı, yanında ipek bulundurur
sesin uzun olsun. Yoksa duygular kırışır
bir pusu gibi kurarlar seni.
Soyunuksun hayata. Gelmek gibi gidersin
aşk içinde biriktirirler seni. Aşk!
Yepyeni bir kalkışma. Kendini bu sıtmaya bağışla
buluşturan gökyüzünden.
Eteklerin şehla ama sen derinsin sevgilim
son yağmurda kuşlarını hızlandır.
Aşkla soğutulmuş gecelerdesin,
suya iniyor aklındaki geyikler
yaran durmadan açılıyor
ve oldukça gürültülü kapital
Bir elmadasın, çekirdeğin daha içerde.
Nedendir bilmem ama kiraz ağacı bana hep zarifligi cagristirir. Baharın gelmesiyle birlikte dallarını saran bembeyaz çiçeklerle adeta bir gelini andırır uçsuz bucaksiz ovalarda... Rüzgarin hisirtilari içinde gelinliğiyle süzülerek ovanin eşsiz sessizligine adeta bir melodi besteler kiraz dallari. Günler geçer gider kiraz ağacı hep ilgi bekler adeta bir sevdalık gibi bekler bekler çiçeklerine arıların konmasini ve baharın eşsiz ilimanligi içerisinde etrafında ucusmalarini izler keyifleee. Mayıs ayı bir coskudur kiraz dallari için yeşilin en doygun tonunu giymiştir artık yeni gelin entarisinin üzerine en güzel küpelerini takmistir. Oyle güzel küpelerdirki kırmızı ile yeşilin bütünlüğü insanı kendisine aşık eder. Vakit gelir dallarındaki küpeleri etrafiyla paylaşmak ister. Ve beyaz gelinliklerin içindeki alli gelinin artık düğün vaktidir vursun davullar başlasın şenlikler.
Öğrencinin aşkı ekim ayı geldi mi,
yoksul sokaklarda tutuşmuş kiraz ağaçlarıyla
ve çınlatan bir tramvayla sokak köşelerini,
su gibi kızlarla, yoğrulmuş gövdelerle
Şili balçığından, kar ve kilden,
ve ışık ve kara geceden, hepsi bir arada,
yatağa serpilmiş hanım elleri
Rosa, Lina, ya da Carmen’le,
soyunmuş duran,
gizemlerinden arınmışlar da belki
ya da gizem kesilmişler de düşer düşmez kucağına, sarmalına, kulesine ya da tufanına ağızların,
yaseminlerin:
dün müydü, yarın mı?
nereye kaçtı o kısacık ilkyaz?
Eşsiz uyumu ey elektriklenen belin,
tohumun o parıldayan kırbaç çalışı
tünelinden fırlayıp dişi türe
ve yenik düşen
akşam sonrası bir sümbüle..
Kiraz çiçeklerine sadece çiçek açarken mi bakacağız, ay sadece bulutsuzken mi? Yağmura bakarken ayı özlemek, panjurları indirmek ve baharın geçişinden habersiz olmak, bunlar daha da derin hareket ediyor. Çiçeklenecek dallar veya çiçeklerle dolu bahçeler hayranlığımıza değer.
~Yoshida Kenko