Kadının en eski ikilemi çocuk doğurmak ya da kendini öldürmek değil mi zaten. Ben böyle iki seçenek arasında gidip gelince neden şaşırdın canım. Her istek eyleme dönüşecek diye bir şey yok. Bak, hiç olmazsa ortaya bir sürü laf çıktı. Öyle ya da böyle, bugünlerde buna bile şükredeceksin. Yüreğimizi kırk yılda bir hızlandıran ufak heyecanları artık yazamaz olduk, biliyorsun. Sözcükler hemen geri gidiyor yuvasına. Yüreği tüketenler ise bak nasıl dilde. Mesela ben bir dostu özledim. Yarın da bu özlemi bir güzel allayıp pullayıp yazacağım. Hiç bitmeyecek yonttuğum kara imgeler. Sen de bir köşede durup izlersin, ah vah dersin belki. Aman, diğer seyircileri rahatsız etme de. Hem gözlerindeki bu fazlaca kaygıyı hiç beğenmedim. Sen bence ne felsefeden ne siyasetten ne de sanattan anlıyorsun. Temsil edileni bir çocuğun sezdiği kadar bile sezemiyorsun. Hadi başka sirke.
Kendi içimde kırk kere konuştum Göğü yedi kez tavaf edip yere indim Ruhumu gökkuşağına sarıp göğe bıraktım Ve kendimi asrın ruhuna sarıp güneşe vardım Vardım iki âlemin günahkar kullarına Dillerinde asılmış olanı gördüm Gözlerine mil çekilmiş ile oturdum
Reklam
Sen şöyle iki adım ötede dur, benim ateşim senin eteklerini görmesin. Sen yanmaktan anlamazsın, yanarsan karışmam. O şarkıyı kapat mesela, ağlarsın ama kalbin ağlamaya pek müsait sayılmaz. Bana da bakma öyle kırgın kırgın, ben artık senin hâlinden anlamam. Git başka sokakta yak o sigarayı. Hangi kaldırıma çöküp ağladığın beni gram alakadar etmez. İster kediye anlat ister insana ama bana yaklaşma, kulaklarımı sağır ederim sana karşı. Kalbin kırılır, kırılırsa ben karışmam. Yere çöküp çocuklar gibi ağlayabilirsin. Ama elini uzatan ben olmam sana. Sen benim yanıma uzanma, çift kişilik yatakları seversin. Benim yatağım da kalbim de tek kişilik. Yemişim kırk yıllık kahvenin hatırını, değil artık seninle kırk yıl iki saat yan yana durursam Tanrı alsın benim canımı. Alsın desin ki, boşunaymış sana üflediğimiz nefes. Sana şiir fazla geliyormuş onu anladık. Git başkasının tek dizelik yazılarını giyin üstüne, sen ancak onlara yakışırsın. Al benden bir sigara. Siktir git başka sokakta iç, bana yaklaşma.
Baba Candır
Küçük bir kız çocuğu iken aşık olduğun, Genç yaşta sürekli çatıştığın, Seni anlamadığını sandığın ve onu anlamadığın, Ebeveyn olunca, hele bir de kırk yaşını devirince anlamlandırdığın kişidir BABAN. Bir gülüşü, Sevgi dolu bir bakışı, Yeryüzünde belki de hiç bir erkeğin hissettiremeyeceği bir duygu seli yaratır yüreğinde. Herkeste o duyguyu
"Okul..." Üniversiteye gidene kadar anlamı bilgi yuvası olan ve ecole kelimesinden türeyen okulun benim için hiçbir anlamı yoktu. Ailem okula gittiğim zaman diliminde verimli vakit geçirdiğimi düşünüyordu fakat yanılıyorlardı. Yanıldıklarını gösterme çabasına da girmedim. Sıradan bir devlet lisesinde dört yılımı geçirdim. Kocaman ve
Kedi Ciğer Mundar
El işaretimi görmeden geçen dolmuşun arkasından ıslık çaldım, durdu. En son ne zaman ıslık çalmışım, çalmışımdır, kara kutuya sordum, şöyle tuhaf bir veri geldi: Kırk yıl önce. İçeride ellili yaşlarda iki kadın var, ben bir buçuğuncu durakta bindiğime göre ilk durakta binmiş olmalılar. Neyse, dolmuştan da ıslıktan da bahsetmemin nedeni onlar. Biri diğerini teselli ederken, muhabbetlerine konu olan üçüncü şahsı şöyle okladı: “Üzülme, biliyorsun, insan ulaşamadığı yeri mundarlar.” *** Şiirde yaptığım bazı “bozmalar” nedeniyle muhafazakâr şiir kamusundan fırça yedim, yiyorum. Beni Tik Tok kuşağından sananlar var, güzel. Boş-beleş işlerle uğraşan bir kuşakmış o kuşak, güzel. Kişisel olarak tanıyanlar da yaptıklarımı “deforme” diye adlandırıyor. Bir de “dezenforme” gördüm. Ben bir şeyi bozmuyorum. Bozukluk hayatın içinde var. *** Dil zabıtasına da bir ok atayım: herkeş Tahsin Yücel gibi değil. Mükemmel bir Türkçeyle berbat şeyler yazmıyor/söylemiyor.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.