Ve servet, maddî mi, mânevî mi; meçhul...
Müslümanda, şu üç hâlden biri, ikisi, yahut hepsi, eksik olmazmış: İllet, kıllet, zillet... Hastalık, darlık, horluk...
Kaide değil; umumiyetle vasıflarımız bunlar...
Toptaşı zindanında bu üç hâlden her biri, hepsi, beni en ileri çaplarda yakaladı. Ruh halimi bir tarafa bırakalım; öyle madde kıvranmalarına düştüm ki, ruh acima panzehir gibi geldi. Bir süre, sinirden, sabahlara kadar kıvrandırıcı mide sancıları; arkasından diş ağrısı, derken bütün kış sol ayağımın topuğundan kaba etime kadar hallâç pamuğu gibi atan (siyatik) sinirimin şahlanması... Bazı günler, öğleyin bol sulu birkaç kuru fasulyeden, akşamları da çorbadan ibaret mahkûm yemeğine yetecek kadar darlık... Ne türlü hor görüldüğümüz de, ismimizle, cismimizle, sınıfımızla, zümremizle, mânamızla, ruhumuzla belli. Yalnız şu kadarını bildireyim ki; bu horluk, hor görüş, ana baba kaatilinin veya hırsızın gözlerine kadar sâri...