Fazla şeetmemek gerek; yol uzun ama yolculuk kısa...
40 yıl namaz kılarsın da bir gün namazın kılarlar hayat bu kadar...!
hayat kisa kuslar ucuyor
Reklam
Kore'nin kurtuluşundan hemen sonra, Kim Il Sung'un yatak odası ve misafir odası oldukça sade bir şekilde döşenmişti; sırasıyla sadece demir çerçeveli bir yatak ve yuvarlak bir masa vardı. Yardımcısı Sadong'daki bir mobilya mağazasından bir yatak, çalışma masası ve halı satın aldı. Herkes odaların daha aydınlık olmasından memnundu. O akşam eve döndüğünde Kim İl Sung hoşnutsuzluğunu belli etti. Kızgın bir ses tonuyla "Bunları kim getirdi?" diye sordu. "Ben getirdim," diye kekeledi yaver. Kim İl Sung onu orada azarladı ve mobilya konusunda bu kadar endişeli olduğu için devam etti: "Halkın yaşam koşullarını siz de biliyorsunuz. Ülke özgürleştirildi ama işçiler ve köylüler hala zor durumda. Başından beri lüks bir yaşam sürersek devrimi devam ettiremeyiz. Biz devrimi hiçbir zaman kendi lüksümüz için yapmadık. Şu anda ülkeyi zengin ve güçlü, halkı da mümkün olan en kısa sürede refaha kavuşturmak için elimizden geleni yapmalıyız." Bir süre durakladıktan sonra kararlı bir şekilde ekledi: "Kim olursak olalım, halkın yaşam standartlarının üzerinde yaşamamalıyız!"
Arkasını döndü ve bel derinliğindeki karın içinden geçerek birliğe önderlik etti. O andan itibaren Komutan, askerin cesedi bulunana kadar iki gün boyunca uyumadı ve yemek yemedi. Cesedi nazikçe okşayarak gözyaşlarına boğuldu. Kar taneleri merhumun donmuş yüzüne yağıyor ve hiç erimiyordu. Askerler hıçkırıklarını bastırarak demir sertliğindeki toprağı kazdılar. Kısa süre sonra karla kaplı çalılıkta bir mezar ortaya çıktı.
Yılın en kısa gecesi ve en uzun gündüzü…✨
"O korkunç kırmızının gökyüzü ile karıştığı dehşet dolu gökyüzü çığlık atıyordu. Bu çığlık beni o kadar çok etkiledi ki dehşete düştüm, tıpkı gökyüzü gibi. Titredim güneşin sıcaklığında. Önce rüzgarda sallanan kabak ağacı gibi salındım hafifçe. Yapamadım, yapamıyorum. Çığlık susmuyor. Korkuyorum. Kulaklarımı kapatıp doğanın çığlığını bastırmasını istediğim cılız bir çığlık savuruyorum etrafa. İnsanlar bana baktığında hiç bir ses duymuyorlar yalnızca dehşet dolu ifademle karşılaşıyorlar. Bende kısa bir anlığına kendilerini görüyorlar. "Ürkmüş hayatın hızından." diyorlar. Acıyorlar bana, belki kendilerine. Ama geçiyor. Duymuyorlar. Onlar yollarına devam ediyor. Ben burdayım. Dehşet ve korku dolu keskin düşüncelerim, bana zarar veriyor. Kanıyorum, kanıyorum, kanıyorum. Kanlar içinde yere yığılıyorum. Etrafta dağılmış siyah pıhtılar kuruyor. Oksijen alamamış vücudum. Kanım bile kararmış; kalbim gibi, zihnim gibi. Pis kokulu bir hayvan misali yerde uzanıyorum. Zihnim kanıyor. Çığlıklar susmuyor ve yüzümdeki ifade yok olmuyor. O çığlığı bir tek ben duyuyorum. Hâlâ duyuyorum. Bitmiyor, alçalmıyor; aksine çok daha fazla zarar veriyor bana, vücuduma defalarca saplanan bir hançer gibi. Sonra birden duruyorum. Yüzümdeki ifade silinmiyor. Ve ben hâlâ kanıyorum." 29.12.22
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.