"O korkunç kırmızının gökyüzü ile karıştığı dehşet dolu gökyüzü çığlık atıyordu. Bu çığlık beni o kadar çok etkiledi ki dehşete düştüm, tıpkı gökyüzü gibi. Titredim güneşin sıcaklığında. Önce rüzgarda sallanan kabak ağacı gibi salındım hafifçe. Yapamadım, yapamıyorum. Çığlık susmuyor. Korkuyorum. Kulaklarımı kapatıp doğanın çığlığını bastırmasını istediğim cılız bir çığlık savuruyorum etrafa. İnsanlar bana baktığında hiç bir ses duymuyorlar yalnızca dehşet dolu ifademle karşılaşıyorlar. Bende kısa bir anlığına kendilerini görüyorlar. "Ürkmüş hayatın hızından." diyorlar. Acıyorlar bana, belki kendilerine. Ama geçiyor. Duymuyorlar. Onlar yollarına devam ediyor. Ben burdayım. Dehşet ve korku dolu keskin düşüncelerim, bana zarar veriyor. Kanıyorum, kanıyorum, kanıyorum. Kanlar içinde yere yığılıyorum. Etrafta dağılmış siyah pıhtılar kuruyor. Oksijen alamamış vücudum. Kanım bile kararmış; kalbim gibi, zihnim gibi. Pis kokulu bir hayvan misali yerde uzanıyorum. Zihnim kanıyor. Çığlıklar susmuyor ve yüzümdeki ifade yok olmuyor. O çığlığı bir tek ben duyuyorum. Hâlâ duyuyorum. Bitmiyor, alçalmıyor; aksine çok daha fazla zarar veriyor bana, vücuduma defalarca saplanan bir hançer gibi. Sonra birden duruyorum. Yüzümdeki ifade silinmiyor. Ve ben hâlâ kanıyorum."
29.12.22