Kurbanı kurban olarak tutmak için suçluluk, çaresizlik ve düşük özsaygı bir kısır döngü içinde hep birlikte çalışır; insanı tıpkı bir girdap gibi kurban üçgeninin içine daha çok çeker.
Güncellenen varlık düzeyi, eşyasal düzenin devinimi içinde kaldı...
Bireyin ruh içindeki maddiyatı, bir kısır döngünün malzemesi oldu...
Kısır döngü, bir sayıklama ve öğütüm oldu.
Öğütüm, yok ediliş kıvılcımı prensibini kullandı.
Ahlak, adalet, sadakat, sevgi, saygı...
Kısacası;
İNSAN OLMAYI GEREKTİREN TÜM DEĞERLER
bir öğütüm malzemesi oldu..!
İslam dünyasının egemenleri, uleması, üdebası ve ümerası kendilerinin geri kaldıklarını uzun süre kabul bile etmemiştir. Batı ile mesafenin açılması üzerine, ruhban sınıfı (din adamları, ulema vb.) ya sessiz kalmayı tercih etmiş ya da “ İslamdan sapıldığı “ için bunun böyle olduğunu ileri sürmüştür.
Bir kısmı ise- bu tutum halen çok yaygındır- konuyu bir “ ahlak “ tartışmasına çekmiş, Batı’daki ilerlemeyi, kadın hakları ve kültür-sanat alanlarındaki kimi gelişmeler nedeniyle “ yozlaşma ve ahlaksızlık “ diye yorumlamayı tercih etmiştir.
Dinsel dogmalara ve geleneklere daha çok sarılmayla sonuçlanan bu yaklaşım, aradaki mesafenin daha da açılarak bir uçuruma dönüşmesine yol açmıştır.
İçtihad kapısının kapatılıp felsefenin yasaklanmasıyla, İslam ülkelerinde ne din değişecektir ne toplum ne devlet. Çünkü, İslam dünyasının egemen güçleri, hanedanları, halifeleri, sultanları, şeyhleri, şahları vb. Eş’ariliği ve onu yeniden üreterek son halini veren İmam Gazali’nin oluşturduğu boyun eğmeye, biata, razı olmaya dayalu ve esas olarak öteki dünyaya, yani ahirete odaklanan bir teolojik çerçeveyi destekleyecekti.
Siyasal gücü elinde tutan sınıflar, hanedanlar toplumu dinle yönetiyorlardı.