Columbia Üniversitesi'nde ilk kez 1937'de konan Humanities (Beşeri Çalışmalar) başlıklı yıllık bir ders, üniversite müfredatının belkemiğini oluşturur ve tüm Columbia Üniversitesi öğrencileri bu dersi almak zorundadır. Üniversiteye gelen birinci ve ikinci sınıf öğrencilerinin haftada dört saatlik bu zorunlu dersi alması gerektiği fikri, Columbia Üniversitesi'nin statüsünü belirleyen en önemli tercihtir. Bu derste öğrenciler Homeros, Heredot, Aechylus, Euripides, Platon ve Aristoteles, Kitab-ı Mukaddes, Virgilius, Dante, Augustinus, Shakespeare, Cervantes ve Dostoyevski gibi Harold Bloom'un Batı Kanonu dediği metinlerin çok büyük bir bölümünü okumakla mükelleftirler. Tekrar etmek pahasına bu mükellefiyetin Columbia Üniversitesi'nin bütün öğrencileri için geçerli olmasıdır. İnsanı dehşete düşürmeye yetecek yoğunluktaki bu dersin önemi, öğrencilerin zamanlarının büyük kısmını yalnızca bu zor yazarları ve kitapları hatmetmeye değil, bunun yanında bir de genelde onları okumanın önemini dünyaya karşı savunmaya ayırmalarını gerektirmesidir.
Ama derinlerde ayağa fırlayıp çığlık atmak isteyen başka bir parçam vardı. Babama kitapta Bayan Who'nun Kitab-ı Mukaddes'ten alıntı yaptığını, çocuklara ışığın karanlıkta parladığını söylediğini ve karanlığın bunu kavrayamadığını anlattığını söylemek istiyordum. Ve Meg'in erkek kardeşini kurtardığını çünkü onu sevdiğini ve ışığın karanlık karşısında zafer kazandığını söylemek ve bunun da hiç önemi yok mu diye sormak. Aile sevgisi iyi bir şey değil miydi? Dini bütün birinin onaylayacağı bir şey değil miydi? Ve hem Özdeyişler'de "Hakkaniyetli olanın gönlü nasıl cevap vereceğini arar," demiyor muydu? Bu da bir şeylerin üstüne düşünmenin, merak etmenin sorgulamanın doğru olduğu anlamına gelmez miydi? Bizi düşündüren kitapları okumanın serbest olması gerektiği anlamına. Ama babam düşüncelerimi okuyamazdı ve bunları ifade etmenin de bir anlamı yoktu. Biz babamıza her zaman saygi göstermeli ve itaat etmeliydik. Hem her halükârda, onunkinden farklı bir düşünceyi ifade etmek başımı daha fazla derde sokmaktan başka bir işe yaramayacaktı.
Sayfa 44 - Yabancı YayınlarıKitabı okudu