kitabidünya

Kayboluş...
Aslında o bunu bilmiyordu, ne gitmenin kendisine nasıl bir çaba gerektireceğinden, ne de kaledeki yaşamın günleri, birbirinin tıpkısı günleri, baş döndürücü bir hızla yutup gittiğinden haberdardı. Dünle evvelsi gün birbirinden farksızdı, onları birbirinden ayırt edebilmesi olanaksızdı; üç gün önce olmuş bir şey de yirmi gün önce olmuş bir şey de sonuçta ona eskiden olup bitmiş bir şey olarak görünüyordu. Böylece, o ayırdına varamadan, zaman akıp gidiyordu.
Reklam
Zaman
Dün gibi geliyordu ama zaman geçmişti, o hareketsiz, herkes için aynı, durağan yani, ne mutlu olanlar için daha yavaş ne de talihsizler için daha hızlı olan ritmiyle akıp gidiyordu.
Eskiden ayna nadir bulunan önemli bir lüks malzemesiydi ve kıymetli eşyaların başında geliyordu. Söz gelimi sevgiliye ayna hediye etmek âdet edinilmişti. Bir âşık için de sevgiliye lâyık bir armağan olarak gönül aynasının sunulması buradan kinayeydi. Kalbin pas, kir, leke kabul etmemesi, bir aynanın lekelendiği, buğulandığı veya (gümüş aynalar için) paslandığı zaman iyi görüntü vermemesi gibi kalbin de berrak tutulması, hatta (sevgiyle, dostlukla, gülümsemeyle, adını anmakla, zikirle) cilâlanması önemliydi. Keza aynanın çabuk kırılması da kalbin kırılmasıyla alakalıydı. Üstelik kalp sırça, billur, kristal, şişe, kâse, sagar (ka deh) gibi kırılgan objelerden daha nazik ve daha hassastır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
️ Her türlü zorbalığın toplum tarafından makul ve yerinde bir gereklilik olarak karşılandığı, beraat kararı gibi her türlü merhamet göstergesinin toplumda tatminsizlik ve intikam duyguları uyandırdığı bir dünyada adaleti düşünmek gülünç değil midir?
"Sadece kendi benzerini arayan insan, çok seslilik açısından eksik kalmayı göze aldığının farkına bile varmadan geçip gidebiliyordu bu dünyadan."
Reklam
Reklam
Reklam
Reklam