O herifin her şeyi bir tuhaftı zaten. Sinüs rahatsızlığı, sivilceler, berbat dişler, ağız kokusu, pis tırnaklar. Yani, bu manyak oruspu çocuğuna acımadan edemiyoruz.
Sayfa 42 - YKY
"Yakaladık!" diye tısladı Gollum kulağına.
"Sonunda kıymetlim, onu yakaladık, evet, pis hobbiti yakaladık. Bunu bis alacağıs. O ise öbürüsünü alacak. Ah, evet, onu Shelob alacak, Smeagol değil: Smeagol sos verdi: O Bey'in canını hiç acıtmayacak. Ama seni eline geçirdi, seni kötü, piss minik sinssi!" Sam'in ensesine tükürdü. Bu ihanet karşısında duyduğu hiddet ve beyi
Reklam
Fakat Orta Dünya'da başka kudretler vardır, gecenin güçleri; üstelik bunlar hem eskidir hem de güçlü. Ve karanlıkta yürüyen Shelob Elflerin bu sözleri haykırışlarını, zamanın derinliklerinde, çok eskilerde de duymuştu ve kulak asmamıştı; şimdi de bu haykırış onu yıldırmıyordu. Frodo daha konuşurken büyük bir kötülüğün kendisine doğru döndüğünü ve ölümcül bir bakışın kendisini tarttığını fark etti. Tünelde çok uzakta olmayan bir yerde, tökezlenip düştükleri açıklık ile aralarında gözlerin belirmeye başladığını fark etti; bir sürü minik gözden oluşan iki büyük küme, yaklaşmakta olan kötülük en sonunda açığa çıkmıştı. Yıldızcamı'nın ışınları bu gözlerin binlerce yüzeyinde kırılarak geriye yansıyordu ama bu pırıltıların gerisinde solgun, ölümcül bir ateş içeriden, durmadan kızarmaya, şeytani bir düşüncenin derin çukurunda bir alev tutuşmaya başlamıştı. Korkunç ve nefret verici gözlerdi bunlar, hayvani ama yine de bir amaçla ve iğrenç bir keyifle dolu, hiç kaçma umudu olmaksızın kapana kısmış avını şeytanca bir zevkle seyreden gözler. Dehşet içinde kalan Frodo ve Sam yavaş yavaş gerilemeye başladılar, kendi bakışları, o meşum gözlerin korkunç bakışı tarafından zapt ediliyordu; ama onlar geriledikçe gözler yaklaştı. Frodo'nun eli titredi, Şişecik yavaş yavaş indi. Sonra aniden, gözlere eğlence olsunlar diye, beyhude bir panikle biraz kaçsınlar diye onları bağlayan büyüden salı verdiler; dönüp birlikte kaçtılar; Mat daha koşarlarken Frodo arkasına baktı dehşetle, gözlerin hemen arkalarından seğirtmekte olduğunu gördü. Ölümün leş kokusu bir bulut gibi etrafındaydı.
Aiya Earendil Elemon Ancalima! diye bağırdı
Fakat Orta Dünya'da başka kudretler vardır, gecenin güçleri; üstelik bunlar hem eskidir hem de güçlü. Ve karanlıkta yürüyen Shelob Elflerin bu sözleri haykırışlarını, zamanın derinliklerinde, çok eskilerde de duymuştu ve kulak asmamıştı; şimdi de bu haykırış onu yıldırmıyordu. Frodo daha konuşurken büyük bir kötülüğün kendisine doğru döndüğünü ve ölümcül bir bakışın kendisini tarttığını fark etti. Tünelde çok uzakta olmayan bir yerde, tökezlenip düştükleri açıklık ile aralarında gözlerin belirmeye başladığını fark etti; bir sürü minik gözden oluşan iki büyük küme, yaklaşmakta olan kötülük en sonunda açığa çıkmıştı. Yıldızcamı'nın ışınları bu gözlerin binlerce yüzeyinde kırılarak geriye yansıyordu ama bu pırıltıların gerisinde solgun, ölümcül bir ateş içeriden, durmadan kızarmaya, şeytani bir düşüncenin derin çukurunda bir alev tutuşmaya başlamıştı. Korkunç ve nefret verici gözlerdi bunlar, hayvani ama yine de bir amaçla ve iğrenç bir keyifle dolu, hiç kaçma umudu olmaksızın kapana kısmış avını şeytanca bir zevkle seyreden gözler. Dehşet içinde kalan Frodo ve Sam yavaş yavaş gerilemeye başladılar, kendi bakışları, o meşum gözlerin korkunç bakışı tarafından zapt ediliyordu; ama onlar geriledikçe gözler yaklaştı. Frodo'nun eli titredi, Şişecik yavaş yavaş indi. Sonra aniden, gözlere eğlence olsunlar diye, beyhude bir panikle biraz kaçsınlar diye onları bağlayan büyüden salı verdiler; dönüp birlikte kaçtılar; Mat daha koşarlarken Frodo arkasına baktı dehşetle, gözlerin hemen arkalarından seğirtmekte olduğunu gördü. Ölümün leş kokusu bir bulut gibi etrafındaydı.
"Bu bir tuzak!" dedi Sam ve elini kılıcının kabzasına koydu; bunu yaparken kılıcın gelmiş olduğu höyüğün karanlığını düşündü. "Keşke Tom şimdi yakınlarda olsaydı!" diye geçirdi aklından. Sonra, etrafında karanlık, içinde çaresizlik ve öfkenin siyahlığı dururken bir ışık görür gibi oldu: Zihninin içinde bir ışık ilk başlarda neredeyse dayanılmayacak kadar parlak penceresiz bir çukurda uzun süre saklanmış birinin gözüne gelen güneş ışınları gibi. Sonra ışık renk halini aldı: Yeşil, altın rengi, gümüş rengi, beyaz. Çok uzakta, sanki Elf parmaklarıyla çizilmiş küçük resimdeki gibi Galadriel Hanım'ın, Lörien çimleri üzerinde durduğunu gördü; elinde de armağanları vardı. Ve sen Yüzük Taşıyıcısı dediğini duydu Hanım'ın, uzaktan ama net bir şekilde, senin için bunu hazırladım. Fokurtulu tıslama yaklaştı; karanlıkta ağır bir amaçla hareket eden koca eklemli bir şey çıtırdıyordu. Kendinden önce kötü kokusu geliyordu. "Beyim, beyim," diye bağırdı Sam; hayat ve telaş geri dönmüştü sesine. "Hanım'ın armağanı! Yıldızcamı! Karanlık yerlerde sana ışık olacak bir şey olduğunu söylemişti. Yıldızcamı!" "Yıldızcamı mı?" diye mırıldandı Frodo sanki uykusunda cevap veren, pek bir şey anlayamayan biri gibi. "A, öyle ya! Neden unuttum onu ? Bütün diğer ışıklar söndüğünde bir ışık! Ve şimdi gerçekten de ancak ışık bize yardımcı olabilir."
Kapıyı itip içeri girdim. O cânım kitap kokusu çarptı burnuma. Çocukluğumun geçtiği evin alt katındaki salonu hatırladım. Annemin, babamın romanlarının, şiirlerinin, tarih kitaplarının sergilendiği o kocaman, ahşap kütüphanenin kokusu. Tanıdık, kalender bir ses çınladı kulaklarımda. What a Wonderful World'ü söylüyordu Louis Armstrong...
Sayfa 357 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Aslolan süreçtir ve elimizdeki tek gerçek, biricik şans, şimdi, şu an yaşadığımızdır. Bu yüzden tanıma gelmez, kalıbı ve kuralı yoktur; aşk gibi, ay ışığı gibi, iğde kokusu gibi... Yaşanır yalnızca. Sonuç adına şimdiyi ertelemek, yaşamı ertelemektir, ipini çekerek ardına düştüğümüz mutluluğu zamanın dışına itmektir. Bulunduğumuz her nokta, yaşadığımız her an bir sonuç değil midir gerçekte; bizi biz eden geçmişimizden ve seçimlerimizden oluşmuş bir sonuç?
...bir kitap kurdunun bildiği şeyleri kimselerin bilebilmesine olanak yoktur ama üzerine tütün, deri ya da buğday kokusu sinmiş bir kişinin söyleyeceği söze de hiçbir bilge, filozof söyleyemez.
Sayfa 6
Gençliğin dört umdesi vardır. Vatan kokusu, kitap kokusu, oğul kokusu ve yârin kokusu. Benimse gençliğim vatansız, evlatsız ve yârsız. Tek umdem, yegâne uhdem, İçimdeki aşk ateşini avucuna teslim edeceğim şeyh.
İlk suç/İlk günah
Pek çok büyük hırsızlıklar ufakla başladığı, fakat onunla bitmediği gibi, bir damla ile başlayan içki de bir damla ile bitmez.
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.