Cemil Meriç, Mağaradakiler’de “aydın” kavramı üzerinden aslında bir toplumun kendine dair söylemekten çekindiği ne varsa ortaya koyuyor. Aydın kimdir? Ne işe yarar? Toplumla ilişkisi nedir? Bu sorulara yanıt ararken Batı düşüncesinden Doğu'nun mistik damarlarına, Fransız entelektüellerinden Tanzimat aydınlarına kadar geniş bir yelpazede dolaşıyor. Ama bunu akademik bir soğuklukla değil; aksine, öfkeli ama haklı bir bilgelikle yapıyor. Her sayfası bir meydan okuma gibi.
Meriç’in dili zaman zaman ağır, ama içten. Ele aldığı her figürü –ister Batılı bir filozof, ister Türk aydını olsun– bir portre gibi değil, bir aynaymış gibi yansıtıyor. Ve o aynada kendinize de bakıyorsunuz.
Mağaradakiler bir solukta okunacak bir kitap değil; bir yoldaş gibi zamanla anlaşılacak, dönüp dönüp altı çizilecek bir kitap. Sadece bir kitap okumak değil, bir zihinle tanışmak istiyorsanız, Cemil Meriç sizi mağaranın dışına çağırıyor. Ama önce ışığa gözünüz alışmalı.
Okumak iptiladır, müptelalara selam olsun!
》"Mrs. Dalloway çiçekleri kendisinin alacağını söyledi." diye başlıyoruz kitaba.
Clarissa Dalloway bu şekilde evden çıkıyor, dışarıda karşılaştığı günlük olayları ve insanları aktarmaya
Dünyanın en güzel şeylerinden biri kesinlikle kitap okumak, farklı dünyalara dalıp, farklı hayatları duymak, gözümüzün önünde canlandırmak o kadar güzel ki. Güzel bir diksiyon için faydalarını söylemiyorum bile, yeni kelimeler öğrenmekte cabası. Kitaplar yanımızdan hiç eksik olmasın. Bol kitaplı günler diliyorum herkese 🥳 💜 🙏🏻