Ermeni tehciri hadisesi Almanya’nın ürünüdür
“Ermeni tehciri hadisesi başta Almanya’nın ürünüdür. Bunu iki şekilde yapmıştır: bizzat hadisedeki rolüyle ve akabinde iddiaları yayarak. Alman kurmaylarının stratejisi içerideki Ermeni ayaklanmasını, Ermeni hareketini bastırmaya yatkındı. Buna göre mevcut hükümeti kullandı ve İngiltere orada olanları bire beş katarak anlattı. ‘Mavi Kitap’ yazarı Arnold Joseph Toynbee askerlik görevinden dolayı oradaydı ve açıklamaları var. Tehcir, ‘göç ettirme’ demektir. Burada bir ırkı ortadan kaldırma gibi ırkçı bir düşünce yoktu, ama mesela Almanya böyle bir şey yaptı: jenosit. Soykırımın özgün tarihî örneğini Almanya’da Yahudi ve Çingenelere uygulanırken gördük. Almanya bugün bu suçu insanlığa yaymak istiyor. Yani yaygın bir insan kusuru, sapkınlığı, birçok toplumda görülen kötü bir eğilim olarak göstermek istiyor ki, kendine yöneltilen suçlamaları hafifletsin! Önce kendi gençliği ve halkı nezdinde aklanmak istiyor. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’daki gençler bir öğretim programında şunu sorguladılar: ‘Biz Schiller’in, Goethe’nin, Schopenhauer’in, büyük filozofların torunları değil de, kamp komutanlarının, insan kasaplarının, canilerin torunları mıyız?…”
Hayat dertlerle doluydu, acılarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alışırken bir yenisi bastıran ve yüzlerimizi birbirine benzeten derin acılarla. Birdenbire de gelseler, bu acıların çoktan beri yolda olduğunu biliyorduk biz, onlara kendimizi hazırlamıştık, ama gene de dert, bir kâbus gibi üzerimize çökünce bir tür yalnızlığa kapılıyorduk; başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımız umutsuz ve vazgeçilmez bir yalnızlık.
Sayfa 103 - Can Yayınları 7.Basım
Reklam
Şeytan, Kur'ân okuma demez sen anlayamazsın der.
Kur'an okunmadığı ve anlaşılmadığı takdirde sıradan bir kitap ya da beyaz bir defterle aynı değerdedir. İşte bu yüzden onun okunmaması, üzerinde düşünülmemesi için bu denli çaba harcamaktadırlar. Ve bu çaba içerisinde olanlar şunu bahane ederler:" Biz Kur'an'ı anlayamayız, Kur'an'ın yetmiş batını vardır, yetmiş batının da yetmiş batını..? Kuran'ın akılla tefsir edilmesi yasaklanmıştır. Bu nedenle dost kisvesi altında Kur'an'ın lehine konuşuyormuş süsü vererek, halkı ondan uzaklaştırmak amacı güden, Kitab'ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söyleyen düşmanlara Kur'an'ın kendisi tekrar tekrar şöyle feryad etmektedir: ''Onlar hâlâ Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? '' (Nisa 82)
Sayfa 51 - Fecr YayıneviKitabı okudu
Ötesi değil, fazlası da değil: Sadece o bir kişi.
Biz sohbetin gücüne ve bereketine inanıyoruz. Zira sohbet bir hâl aktarımıdır. Sohbet gönlün dile gelmesidir. Sohbet kalbin içindekinin bütün yalınlığıyla dışa vurmasıdır. Sohbet ile söz âdeta can bulur, can olur, can verir. Evet, bir sohbetin, muhabbetin sonucunda ortaya çıkan bu kitabın temel amacı bir yerlerde aksini bulmak, bir gönülden yankılanmaktır. Bir başlangıca vesile olmak, bir umudu diriltmektir. Bütün meselemiz, bir insanın kalbine dokunabilmektir. Sadece bir kardeşimizin fabrika ayarıyla, yani fıtratıyla yüzleşmesine aracı olsa, bu kitap görevini fazlasıyla yapmış olacaktır.Umudumuz, belki de kurtuluşumuza sebep olacak o bir kişidir.Duamız, o bir kişiye ulaşabilmek, dokunabilmektir.Niyazımız, o bir kişinin yarasına merhem olabilmektir.Ötesi değil, fazlası da değil: Sadece o bir kişi.Âmin.
Keşke kitaplar daha ucuz olsa.
"Kitap kim biz kim bey, anca ekmeğimizi çıkarıyoruz işte."
Sayfa 14 - İnkılâpKitabı okudu
Most of us most of the time live with unquestioned belief that the world looks as does because that’s the way it is. There’s one small step from this belief to another: "other people view the world much the way I do". These beliefs which have been called Naïve Realism are essential to the sense of a reality we share with other people. We rarely question these beliefs. We hold a single interpretation of the world around us at any single time. And we normally invest very little effort in creating plausible alternatives to it. One interpretation is enough and we experiences as truth. We do not go through life imagining alternative ways to see what we see. ¤ Çoğumuz çoğu zaman dünyanın bu şekilde göründüğüne dair sorgulanamaz bir inançla yaşarız çünkü bu böyledir. Bu inançtan diğerine küçük bir adım var: "diğer insanlar da dünyayı benim gibi görüyor". Naif gerçekçilik olarak adlandırılan bu inançlar, diğer insanlarla paylaştığımız bir gerçeklik duygusu için gereklidir. Bu inançları nadiren sorgularız. Herhangi bir zamanda çevremizdeki dünyanın tek bir yorumunu taşıyoruz. Ve normalde buna makul alternatifler yaratmak için çok az çaba harcıyoruz. Tek bir yorum yeterlidir ve biz gerçeği deneyimliyoruz. Hayatımızı, gördüklerimizi görmenin alternatif yollarını hayal ederek geçirmiyoruz.
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.