Okurken bir başka kimse bizim için düşünür: Biz sadece onun zihin sürecini takip etmekle yetiniriz. Nasıl ki yazmayı ögrenirken talebe ögretmen tarafından kalemle çizilmiş çizgileri takip eder: Okurken de tıpkı bunun gibidir; düşünme işinin büyük bölümü zaten bizim için bitirilmiştir. Bunun içindir ki kendi düşüncelerimizle meşgul olduktan sonra elimize bir kitap almak her zaman bizi bir parça rahatlatır. fakat okurken zihnimiz aslında başka birisinin düşüncelerinin oyun alanından başka bir şey degildir; ve sonunda onlar bizden ayrılır, geriye kalan nedir? Ve dolayısıyla öyle olur ki çok fazla-yani neredeyse bütün gün okuyan ve arada düşünmeksizin, eglence yahut meşgale ile kendisini eğlendiren kimse, yavaş yavaş kendi kendine düşünme yeteneğini kaybeder. tıpkı at üstünden inmeyen bir adamın sonunda yürümeyi unutması gibi. Birçok egitimli insanın durumu bundan pek farklı degildir: Okumak onları ahmaklaştınr.
Kur'an okunmadığı ve anlaşılmadığı takdirde sıradan bir kitap ya da beyaz bir defterle aynı değerdedir. İşte bu yüzden onun okunmaması, üzerinde düşünülmemesi ve anlaşılmaması için bu denli çaba harcamaktardırlar. Ve bu çaba içerisinde olanlar şunu bahane ederler: ''Biz Kur'an'ı anlayamayız, Kur'an'ın yetmiş batını vardır, yetmiş batınının da yetmiş batını.? Kur'an'ın akılla tefsir edilmesi yasaklanmıştır ve haramdır bahanesine sığınırlar. Bu nedenle dost kisvesi altında, Kur'an'ın lehine konuşuyormuş süsü vererek, halkı ondan uzaklaştırmak amacı güden, Kitab'ın anlaşılmasının çok zor olduğunu söyleyen düşmanlara Kur'an'ın kendisi tekrar tekrar şöyle feryat etmektedir: ''Onlar hala Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi?'' Nisa/82
"Şey, zamanın 'geçtiğini', önümüzden akıp gittiğini düşünürüz; ama ya biz öne doğru, geçmişten geleceğe, sürekli yeniyi keşfederek gidiyorsak? Böyle bir zaman akışı, biraz kitap okumaya benzerdi, anlıyor musunuz? Kitap orada, tümüyle, kapağının içinde. Ama öyküyü okumak ve anlamak istiyorsanız, ilk sayfadan başlamalı, sonra ilerlemeli, hep sırayla gitmelisiniz. Böylece evren çok büyük bir kitap, biz de onun çok küçük okuyucuları olurduk."
Ama en önemlisi, biz okurduk, hem de çok okurduk, elimize geçen her şeyi okurduk. Bütün kütüphaneleri dolaşır, kitap alırdık ve aldığımız kitapları birbirimize ödünç verirdik.
Mü'minûn Sûresi / 62.Ayet
62. (Biz) hiç kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Katımızda, gerçeği söyleyen (ve kulların yaptıkları yazılı bulunan) bir kitap vardır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.
Ve, birkaç yıl önce bir kitap çıktı --
The Da Vinci Code/ Da Vinci Şifresi. Duydunuz mu? Anlattığı hikâyenin çürütülecek o kadar yanı var ki, ama biz sadece bir tanesini ele alalım. Leonardo'ya asla "da Vinci" denmez. Bu bir yerin adıydı, "Vinci'li" demekti, doğum yerini belirtiyordu. Şimdi kimseye " Poughkeepsie'li" diye hitap etmezsiniz, değil mi? Rönesans İtalya'sında, Medici'ler gibi aristokrat değilseniz eğer, soyadları kaygan, belirsiz şeylerdi. Leonardo, kanuni belgeleri " Leonardo ser Piero ( Piero'nun oğlu) da Vinci diye imzalardı ve ona sadece "Leonardo" denirdi. Gizli cemiyetler ve saklı mesajlar kısmına gelince
-- kurmaca olduğunu biliyorsunuz zaten, değil mi?
"İnsan" deyince aklıma, Kur'an'ın kalbi "Yasin" geliyor. "Yasin" yani "Ey insan!"
Önceki gün her taşına üzüntünün ve acının sindiği bir evdeydik. "Yasin" okudum. Oğlunu kaybeden anne, kocasını kaybeden gelin, babasını kaybeden çocuklar ve ağabeyini kaybeden dostum dinliyorlardı beni. Ben taziyeye gelmiştim ama otuz dört yaşında, arkasında dört çocuk bırakarak ahirete göçen birinin yakınları için söylenebilecek her sözün, eksik ve yetersiz olduğunu bildiğimden, önce sustum, sonra ''Yasin" okudum.
"Yasin" yani "Ey İnsan!"
"Şüphesiz ölüleri ancak biz diriltiriz. Önden gönderdikleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz her şeyi apaçık bir kitap olan Levh-i Mahfuz'da sayıp yazmışızdır, "ayetini okurken Zeyd bin Sabit'in, Enes bin Malik'e söylediği şu sözü hatırladım: "Ey Enes! Bilmez misin adımlar yazılıyor!"
Montaigne, "Ölümün bizi nerede beklediği belli değil, iyisi mi biz onu her yerde bekleyelim," diyerek insanın istese de gecikemeyeceği en önemli randevusunu hatırlatıyor.
"Bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner, ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz."
Sayfa 139 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu