100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması

Agah Özgüç

En Eski 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması Gönderileri

En Eski 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması kitaplarını, en eski 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması sözleri ve alıntılarını, en eski 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması yazarlarını, en eski 100 Filmde Başlangıçtan Günümüze Türk Sineması yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Selvi Boylum Al Yazmalım" Reji: Atıf Yılmaz Oyuncular: Türkan Şoray, Kadir İnanır, Ahmet Mekin, Hülya Tuğlu, Nurhan Nur. "Kan bağı olan mı gerçek babadır yoksa çocuğa emek veren, yetiştiren mi?" sorunsalı üzerine kurulup, sonunda emeği savunan, aynntılarla örülü ilginç bir film. Sevgi ve emek çatışması içinde gelişen ve finalde kızın jöne değil de "ikinci adam "a giderek kural dışı bir "son" oluşturan bir de­neme. Cengiz Aytmatov'un bir eserinden uyarlanmış. Yeni yapılan bir baraja kamyonuyla kum taşıyan şoför İlyas'la (Kadir İnanır) eşi Asya (Türkan Şoray) ve çocuklarının öyküsü. Çalıştığı inşaat şirketinin memuresiyle ilişki kuran İlyas, bir gurur meselesi sonucu evini terk edip bir daha dönmez. Ço­cuğuyla yalnız başına kalan Asya, Cemşit'le (Ahmet Mekin) tanışır. Yıllar sonra İlyas çocuğunu almak için çıkagelir. Oy­sa küçük Samet, Cemşit'i babası sanarak büyümüştür. Ve Asya da Cemşit'le nikâhlıdır. İki erkek arasında kalan Asya, İlyas'a mı dönecek, yoksa oğluna babalık yapan Cemşit'in yanında mı kalacaktır? Genç kadın İlyas'ı itip Cemşit'i ter­cih eder. Türkan Şoray'ın ve Atıf Yılmaz'ın ödüllendirildiği filmde Ahmet Mekin ise Cemşit rolüyle bir kez daha dikkati çeker.
Sayfa 131
"Susuz Yaz" Reji: Metin Erksan Oyuncular: Ulvi Doğan, Hülya Koçyiğit, Erol Taş, Hakkı Haktan. İlk tohumları 1960'lı yıllarınn başında atılan "toplumsal gerçekçilik" akımının önde gelen örneklerinden. Uzun süre sansürle takıştı ve gösterim izni aldıktan sonra "Türkiye'yi temsil etmek niteliğinden yoksun" gerekçesiyle Berlin Film Şenliği'ne katılması engellendi. Ama yurt dışına kaçınlarak, dünyanın en büyük üç festivalinden biri (diğerleri Cannes ve Venedik) olan Berlin Film Şenliği'nde (1964) "birinci" seçilip Alün Ayı ödülünü kazandı. Türk sinema tarihinin gerçek anlamda ilk büyük ödülü. Ve bir Metin Erksan başya­pıtı. Toplumsal içeriğinin yanısıra kırsal kesim cinselliğini, bastırılmış erotik duyguları dışa vuran bir ilk deneme. Ne­cati Cumalı'nın öykü kitabından alman film, ikinci kez Yıl­maz Duru tarafından çekildiyse de (1973) Erksan'ın başarısını, hiçbir açıdan tutturamadı."
Sayfa 136
Reklam
"Sürü" Reji: Zeki Ökten Oyuncular: Tarık Akan, Melike Demirağ, Tuncel Kurtiz, Şenel Gökkaya, Levent Yalman, Savaş Yurttaş. Bir aşiretin kırsal alandan büyük kente geçişini ve gide­rek çöküşünü zengin ayrıntılarla veren destansı, epik bir de­neme. Bir başyapıt. Tüm dünyada ilgi çeken ve Türk sine­masının yurt dışında geniş ölçüde tanıtımını sağlayan, İngi­liz sinema yazarlarının "Epik-lirik yaklaşımı ve belgesel ger­çekçiliğimle tanımlanan ulusal olduğu gibi evrensel nitelik­lere de sahip çarpıcı bir film. Yılmaz Güney'in uzun soluklu senaryosundan, Zülfi Livaneli'nin müziğine, Zeki Ökten'in anlatımına ve en küçük oyuncusuna kadar her şey yerli ye­rine oturmuş. Tarık Akan, Tuncel Kurtiz ve Melike Demirağ, şa­şırtıcı ve paslaşmak bir oyun gösterisi sunuyorlar. Vahşi do­ğunun uçsuz bucaksız yaylalarından, "Güzel Ankara"nın ana caddelerine kadar uzanıp trajik bir çöküşü, bir "son"u yaşayan insanların, bir aşiretin öyküsünü anlatıyor. Tren bö­lümleri ve ihtiyar aşiret reisi Hamo rolündeki Tuncel Kurtiz'in koyun sürüsüyle Ankara'ya girişi, tek başına kalınca da caddelerdeki insan seli arasında oğullarını arayışı unu­tulmaz güzellikte. Türk sinemasında ekip çalışmasının en zengin örneklerinden. Belki de en üstünü (1978).
Sayfa 136
"Uçurtmayı Vurmasınlar" Reji: Tunç Başaran Oyuncular: Nur Sürer, Ozan Bilen, Füsun Demirel, Gü­zin Özyağcılar, Rozet Hubeş, Yasemin Alkaya, Meral Çetinkaya Son derece duyarlı bir çocuk dünyası üzerine incelikle oturtulmuş "romantik gerçekçi" bir film denemesi. Ve son dönem Türk sinemasında geniş halk yığınlarına ulaşıp, her kesimden seyirciyi etkileyen "gişe filmi". Tunç Başaran'ın öncesi ve yeniden sinemaya dönüş yaptığı dönem dahil ol­mak üzere en niteliklisi. Feride Çiçekoğlu'nun bir eserinden alınmış ve senaryosunu da kendisi yazmış. Tunç Başaran, naifliklerle dolu özünde melodramın ve ucuzluğun kaçınıl­maz tuzaklarına fazla teslim olmadan başarıya ulaşmış.
Sayfa 138
"Umut" Reji: Yılmaz Güney Oyuncular: Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz, Osman Alya- nak, Gülsen Alnıaçık. Kürşat Alnıadk. 1970'li yıllarda Türk sinemasında yeni bir dönem açan bir "başyapıt". Sansür Kurulu tarafından 10 maddelik bir ge­rekçeyle toptan reddedilen, sonra da Danıştay başvurusuyla gösterime giren filmin konusu, Yılmaz Güney'in babasının yaşamından kaynaklanıyor. Yarı belgeci anlatımıyla İtal­yan "yeni gerçekçi" (Neo-Realizm) akımının etkilerini taşıyan film, beş çocuklu faytoncu Cabbar'ı (Yılmaz Güney) öykü­sünden yola çıkıyor. Özel bir otonun çiğnediği atının ölü­müyle dünyası yıkılan, parası olmadığı için yeni bir at ala­mayan Cabbar, yaşamındaki son umudunu bir hocanın pe­şine takılmakta bulur. Ama aradıkları meçhul define bu­lunmaz. Final ilginç ve çarpıcı bir sahneyle biter. Çocukları­nı ve karısını define uğruna aç-susuz bırakan Cabbar, elleri­ni bilinmeyen bir tanrıya açarak, çorak ve acımasız toprak­lar üzerinde döner, döner... Cabbar çıldırmıştır. Dünya sine­masında bile kolay kolay rastlanmayan güzellikte sahneler­le dolu bir coşkunun filmi. Örneğin, Cabbar'ın ölü atı götü­ren arabanın arkasından yürüyüşü ve hayvanın bozkırın orta yerinde terk edilişi içburucu sahnelerden biri. Yılmaz Güney'in Cabbar tipini ustalıklı bir oyunla yorumladığı film için Kemal Tahir'in yorumu da şöyle: "Faytoncunun dramı ne demektir?" (1970).
Sayfa 140
Lütfi Ö. Akad'ın gelişiyle Türk sinemasında yeni bir dö nem başlar. Akad (1916), Faruk Kenç gibi tiyatro dışından gelen ve "sinemacılar çağı"nı başlatan bir yönetmendir. "Sinemacılar kuşağı"nın öncülerinden biri sayılır. Muhasebecilik yaptığı sıra yapıma Hürrem Erman'ın (1913) desteğiyle 1949'da ilk filmini çevirir. Halide Edip Adıvar'ın romanından uyarlanan Kurtuluş Savaşı filmi "Vurun Kahbeye"dir bu. Daha ilk filmiyle beklenmedik düzeyde başarıya ulaşan Akad, özellikle de 1952'de "Kanun Namına'yla Türk sinemasında bir "dönemeç" oluşturacaktır. "Kanun Namına", özgün bir anlatımın ve sinema dilinin oluşumudur. Kent yaşamını do ğal mekânlar içinde veren Akad, 1955'de "Beyaz Mendille bu kez de kırsal kesime yönelip yeni bir başarı daha elde edecektir. Türk sinemasının tarihsel gelişimi içinde "ilk usta"lardan biri olarak yerini alan Akad'ın daha sonra yapacağı filmlerde görüleceği gibi sineması durağandır. Buna karşılık da ele aldığı öyküde çerçevelediği resimlerin iç dinamiği bu durağan anlatıma bir hareket kattığı inkâr edilemez
Reklam
29 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.