Stalincilik karşıtlığından kendini sorumlu tuttuğu için isyancıların yanında yer alan Marksist Macar felsefecisi György Lukacs'in bir gün dediği gibi, kaybedenler daima haksızdırlar. O kadar da doğru değil. Birçok mağlubun gözünde ihtilal boşuna yapılmadı, çünkü, bütün halkın yüksek sesle yüreğindekini haykırmasını ve asırlık rüyasını ifade etmesini sağladı: Bağımsızlık, demokrasi, tarafsızlık. Muhakkak ki, 1956 Ekim kurumları ve fantastik fikir zenginliğinden itibaren kendi kendini yönetme ilkesinin geçerliliği Tuna'ya kadar ulaşması halinde Macarların gerçekleştirmeyi arzu ettikleri şeyler konusunda artık kimse yanılmayacaktır. Zaten galipler mağlupların cesaret ve kararlılığını dikkate almış olacaklar ki, ayaklanmanın en başarılı tarihçilerinden Miklas Molnar'ın kitabının adının "La victoire d'une defaitel (Bir Yenilginin Zaferi)" konmasına imkan sağladı. İsyan fikirleriyle ilgili olarak efsane'den bahsedeceğiz. Ama bu bazen ideolojileri aşarak yücelik katına yükselmek gibi görünecek. Ulusun geleneklerini, 1848, 1918, 1945 tarihlerinde sonuçlanmayan bağımsızlık ve özgürlük denemelerini hatırlayarak Macar ulusu, ihtiraslarının isyanı ve kardeşlik birliği içinde kendisiyle özdeşleşti. Kendi aslını buldu. Bu buluşmalar unutulamaz.