Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

2003 Şiir Yıllığı

Veysel Çolak
8/10
3 Kişi
13
Okunma
1
Beğeni
507
Görüntülenme
Günümüzde şiirde gelinen nokta büyük yüzleşmeleri gereksiniyor. Eğer şiirden yana ve köktenci bir eylemlilik geliştirilecekse bu kaçınılmaz bir gerçeklik olarak kendiliğinden gündeme yerleşmiş gibi. Kısaca bakıldığında tarihsel fotoğraf §u: Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte, onun beğenisini oluşturacak bir aranı§ süreci başlar Türk şiirinde. Bu çaba, Klasik §iiri içermeyi; ama daha çok da Batı şiirini öncelemeyi yeğler. Bu özelliği nedeniyle tarihsel kapsayıcılıktan uzaktır. Ahmet Hamdi Tanpınar'da başarılı örnekleri vardır bu aranı§ın. Bunun sonrasında varlık gösteren Garip §iiri ise Batı şiirinden aldıklarını poetik bir soruna dönüştürerek bir şiir anlayışını geliştirmeye koyulmuş, başarılı da olmuştur elbette. Ahmet Hamdi'nin burjuva beğenisiyle kendini sınırlamasına karşın Garipçiler küçük burjuvayla buluşmanın şiirini yazıyordu. Orhan Veli ve arkadaşlarının somut olgu ve olaylardan yola çıkıp günlük dile yasladıkları şiirleriyle ürettikleri fark; Veysel Öngören'nin saptamasıyla "Doğu-Batı farkını siliyordu." Bu, önemsenebilir bir gelişme elbette. Ama, sonuçta şiirin gereksindiği bir ayrışmadan söz etmek, çok zor. Çünkü şiirde üretilen beğeni belirleyici olsun isteniyordu. İşte bu anlayış nedeniyle şair, bireyden kopuyordu denilebilir. Şimdilerde olduğu gibi. Oysa beğeni etkileyen olduğu kadar, belirlenen olmak durumundadır. Bu anlayışın derinliğine tartışılması şiirde (sanatta) gelişmenin başlangıcı olabilir ve bir aşkınlığa dönüşebilir. Günümüzde de Türk şiirinin en çok buna gereksinmesi var. Ancak o zaman şair, düşünsel eylemlilik içinde olan okuyucusuyla buluşabilecektir. Bunun görülmediğini söylemek olanaksız. Bilinçli bir şekilde şiirin tarihsel olandan kopartılması amaçlamış ve bu olumsuzluk işler hale getirilmiştir. Tarihin öznesi olan insan katmanları ise şiirin (sanatın) dışında tutulmuş ve onlara karşı bir poetik anlayışla yazılır olmuştur. Bu bağlamda bakıldığında görülen o ki;Türk şiiri hiçbir döneminde bu kadar politik olmamış; insana ve onun geleceğine saldırmamı§tır. Dili önceleyen ama dil dışını (yaşamı) yok sayan şiir anlayışı, öncelikle evrensel insani değerleri dışlamakla işe koyulmuştur. Evrensel birikimden beslenme adına kültürel üst yapılardan eylemle bir şiirin izi sürülmüş ve egemen kılınmıştır. Oysa bilinen o ki, kültürel üst yapılar yeni bir §ey üretmez, ancak bir etkilenme sağlayabilir. Bu gerçeğin görmezden gelinmesi, her sanatsal yaratının biricik olduğunu da unutturmuş görünüyor. Bir şair bile aynı şiiri ikinci kez yazamaz. Bunun olabilirliği yok çünkü. Ama bunda diretilmesi, ekonomik alt yapıların belirleyiciliğinde bir şiirin yazılmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Bu da, ister istemez, politik bir savaşım biçimine dönüşmektedir. Şiirin insana karşı daha doğrusu tarihin öznesi olanlara kar§ı yazılmasıdır bu. Esin kuramının bu açıdan tartışılıp yeniden anlamlandırılması gerekiyor. Çünkü esin, şairin biriktirdikleriyle birlikte, tarihin ve yaşanılanların bütününden olu§ur. İnsandan yana her eylem evrenseldir. Şiir bu kavrayışla yazılmışsa, evrensel olanın bir yaratı biçimi olarak ortaya çıkacaktır. Bu saptama, geleneksel esin kuramını dışlama gereğini ortaya koyar. Çünkü esin, dile düş gördüren yaşamdan gelir. Bu da, yaşamın dışında oluşturulan bir şiirin onunla ilişkilenemeyeceğini açıklar. Bu bağlamda denilebilir ki, içerik yaşamın dışında bulunamaz. Yaşam, bütün karmaşıklığıyla orada, bir ön içerik olarak durmakta ve dilin dışındadır. ݧte bu ön içerik esinleyen olmak durumundadır. Bunu yok sayıp dili ve onun olanaklarını içerik sayıp yazılan şiirin yaşamasız olacağı açıktır. Şiirin içeriğinin Ön içerikten gelmesi gerektiği, felsefi bir doğrudur. Bu gerçeği görmezden gelip dilsel içeriklerle yetinmek, şiiri indirgemek oluyor. Çünkü dil, kendi doğası içerisinde işlerlik gösteren bir birimdir. Bu nedenle sınıfsal da değildir. Sınıfsallığı, şair tarafından kullanılışında açığa çıkarı taraf tutar ve etkileyici olur. Yaşamdan ve insandan yana olan şair bunun bilincinde olmak zorunda. Ancak o zaman yazılan ve artık yinelenemez olan şiirin dönüştürücülüğü sağlanmış olur. XXi. Yüzyılda Türk şiirinin bunu başardığı oranda gelişip var olacağı söylenebilir. Yoksa şiir denilen o kalenin düşmesi kaçınılmaz görünüyor.
Yazar:
Veysel Çolak
Veysel Çolak
Tahmini Okuma Süresi: 5 sa. 28 dk.Sayfa Sayısı: 193Basım Tarihi: Ocak 2004Yayınevi: Agora Yayınları
ISBN: 9789752887325Ülke: TürkiyeDil: TürkçeFormat: Karton kapak

Yorumlar ve İncelemeler

Tümünü Gör
Henüz kayıt yok
Reklam
100 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.