Seni ayın altında unuttular, günlerin
Eksik bıraktığını ay tamamlıyor şimdi
Uzak sessizliğin ki anı kadar siyah
Sözleriyle hicran kuyusuna kapattı beni:
Ay nice batsa da meğer insanlar kadar
Karanlıkta bırakmazmış kimseyi! Sen bütün
Geceyi topladın üstüne ve bir bir söndü
Masumluğun küçük fenerleri, yıldızlar
Bir kez aydınlatır çünkü gövdeyi, bir kez
Gölge düşmesin anıya, birbirimizden önce
Onlar terkeder bizi: Yıldızlarla dolu
Olabilir mi seninle beraber bakmadığımız
Gökyüzü? Ah eski kamer, nerede o aşk
Gibi içime doğduğun geceler, yeni ay fena
Çıktı aramıza, çarpışarak karanlık sulara
Gömülen şu gövdelere bak, dil karanlık
Söylemese de sular da aydınlanır ve aysar
Ruhlarımız buluşurdu ya gövdenin sahilinde,
Gürültünün yolunda gittiğini fısıldar gibi
Şimdi ruhların eksikliğini de gövde tamamlar
Ayın altında daha karanlıktır bazı anılar...
Aşktır, yırtıldı yırtılacak bir anı gibi
eski sesli haziranın tam ortasından,
tam duyuldu duyulacak derken yalnızlığın
sesi aşktır, açılır bir şiirin her yerinde...
Vapurdan önce indik birbirimizden, kürekçi
mahlâsıyla geçsem ne çıkar sevda içinde
yüzmediğim denizi? O halat öyle mi
atılır, yürek öyle mi bağlanır bir yüreğe?
Kara sözler karada bırakılır açılırken denize
söz karada hafifse denizde ağır, işte
deniz bile batıyor, sözler karşıya vardı,
ara sıra adalara bak açılırsın diye suya
saldığın anılar bile göğün denizinde battı!
Başkasının denizinde batanlar görünmez
olmayı bilirler, ya ben kimin denizinde…
Üç yanım kara benim bir yanım ıssız
denizsiz, vapursuz, yolcusuz, susuz…
Eski denizleri karaya bağlarla da böyle,
eski seferlerden kılıç artığı birkaç hatıra
bırakırlar yanlarına, küreğe çarptırılmış gibi,
öyle yalnızım karada, ne bir sarhoş gemi,
ne martıların tuhaf sesleri, anlaşılmasın diye
bu yalnızlık seferinin karada geçtiği, denize
sürdüm şiiri, belki kılavuz, belki bir seferî…
Boğulayazdım karanın sözleriyle açıldığım şiirde!
Evin gözü aşk üstüne sürmeli
nicedir hazirana çekilmeyi bekliyor;
bir göz ev bir göz aşka kapalı
gövde çatısında kapalı ruh kafesinde
gönül gözü çoktan küs uykusunda…
Evin gözü aşk üstüne bulutlu
sözlerse sanki kışın ağzından çıkma
dokunsan kırılacak anlam tuzla buz…
Ey ruh şu haziranı eve çağırsan
aşk gibi bir mevsim bulsak onda
aşk ile söz alsak da bir göz
aşkın kapısı bu cümleden açılsa!
Gül gibi haziran yetiştirirdik birbirimize
bir oda bir sofa bir hayat derdik
adına Haziran Aile Bahçesi derdik,
evler, sokaklar kadar iyidir haziranda
kalpler bahçeler gibi açılır ya,
evin kedisi de haziran olur efendisi de,
ve yalnızca aşkın borusu öter bu evde!
Evin hali aşk üstüne çatılı… Gel,
Hazirana kiralayalım aşkın bir odasını!
İki şehri var gecenin, biri gözümde
tütüyor, birinin dumanı üstünde yağmur
gibi çöken siste, bana bu uykusuz
şehri niye bıraktın, göze alamadığım
bir şehrin yerine bütün şehirlerdesin,
gece değil istediğin hayli karanlık
bakışlı bir şehrin gözleriyle çarpışmak
hevesindesin! Gözlerini anlıyorum henüz
bağışlayabileceği gözleriyle çarpışmadı kimsenin;
gözlerimizi uzaklıklar değil ki yalnız
göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim :
Biri hepimizle gözgöze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,
gözlerimiz birbirine değmiyor gecenin iki şehrinde
Kimsenin kimseye gözü değmiyorsa, şiir niye ?