"görünen o ki yaşlanıyorum. Giderek sana daha da âşık oluyorum ve artık sadece hayal edebildiğim evimiz, çocuklarımız, tüm o küçük dünya beni kendine çağırıyor. İlerlemiş olan zihinsel yaşımla baş edemiyorum, varlığın benim için bir zorunluluk, oysa ben senin için bir alışkanlıktan ibaretim."
Dünyanın neresinde olursa olsun, herhangi bir insana yapılan haksızlıkları varlığınızın en derinliklerinde hissedin. Devrimcinin en değerli özelliği budur.
Che, Ejercito Rebelde'nin Fidel tarafından Comandante rütbesine yükseltilen ilk savaşçısıydı, Raul'dan bile önce. Meşhur gerilla Celia Sanchez beresinin üzerine o ünlü kızıl yıldızı elleriyle dikmişti.
Fidel'in adamları karaya ayak basar basmaz hava kuvvetleri onları taradı ve Meksika'dan yola çıkan seksen iki savaşçıdan yetmişini öldürdü. En ileri teknolojiye sahip tank, top ve uçakla donatılmış otuz bin kişilik bir orduyla çarpışmak için on iki savaşçı ve yedi tüfek kalmıştı.
Annem ... Ernesto'ya kuşkularını ve endişelerini ifade ettiği bir serzeniş mektubu göndermişti. Küba vatanı değildi. Adaletsizliğe karşı savaşmak istiyorsa, neden milli diktatörümüzle savaşmıyor da buradan binlerce kilometre uzaklıkta hayatını tehlikeye atıyordu?
Ernesto, Fidel'le ilk kez 7 Temmuz 1955 akşamında Hilda'nın bir arkadaşı, Maria Antonia'da karşılaşmıştı. Şeytani bir tesadüf bu iki olağanüstü adamın birbirlerine tam da ihtiyaç anda karşılaşmalarına sebep olmuştu! Birbirlerini hemen sevmişler ve bütün geceyi sohbet ederek geçirmişlerdi. Ernesto tam anlamıyla baştan çıkmıştı. Fidel'e ise, Ernesto'nun değeri ve potansiyelini ölçmek için bir-iki saat yetmişti. Kendi kendine, "Bu adam bana lazım," demiş olmalı, çünkü ona hareketinin seyyar hekimi olmayı teklif etmişti. Sabaha karşı, Ernesto işe alınmıştı.
Ernesto, onu Bolivya, Peru, Ekvador, Kolombiya, Panama, Kosta Rika, Nikaragua, Honduras, El Salvador, Guatemala ve Meksika'dan geçerek Küba'da Sierra Maestra'ya kadar götürecek bu maceradan hiçbir zaman dönmedi.