Yıllar önce okuduğum, bazı sahnelerini beynime kazıdığım bir kitap. Karakter, hayatını yazarak kazanıyor. Yazmaz ise aç kalıyor. Onun tek, yüksek geliridir yazmak. Açlık duygusunun verdiği düşünsel bunalımı o kadar güzel işliyor ki, kitabı okurken mutlaka siz de acıkıyorsunuz, tıka basa yemek yeseniz dahi. Unutamadığım sahnelerinden biri şudur; Karakterin hiç parası yok, karnı da çok aç. Bir kasaba gidiyor ve şöyle diyor, köpeğim için elinizde bulunan tavuk kemikleriniz varsa, alabilirmiyim? Hay hay, tavuk kemikleriyle dolu bir poşeti alıp karanlık bir köşeye gidiyor( nereye gittiğini tam olarak hatırlamasam da aklımda öyle canlandırıyorum) köşede, karanlıktaa tavuk kemiklerinin arasında kalmış küçük et parçalarını yiyor... Özenle seçilmiş kelimeler, okuyucunun gözlerinden yaşlar gelmesini sağlayıp okuyucunun karnını guruldatıyor. Üzerinden uzun bir zaman geçti, tekrar okuyabileceğimi düşündüğüm bir kitap.