Adalara gittiğinizde sizi neyin beklediğini bilemezsiniz. Lakerdalı bir rakı masasında yarım nalın hikâyesi konuşulurken birden aşkın dileğinin esiri olursunuz. Kulağınızda bir ses yankılanır: “Oysa beni neş’e ile yıkamışlardı.”
Kitap, meşhur Ağır Roman'ın yazarı Metin Kaçan'ın öykulerinden oluşuyor. Okurken şiir gibi hoş bir tat bırakıyor her öykü. Okumanızı tavsiye ederim....
Yine sır olur kadın.
Adam aşka hayran olur.
Kadın aşktan aşka harman olur.
Hava bir kızıl,
bir firuze, bir çiğdem,
hayat bir ömür bahar olur.
Zümrütlerin içinde akan ırmak olur.
Kafamı, yazdığım masanın üzerine vurup patlatmak gelse de içimden, seni bir an göremem diye korktuğumdan vazgeçiyorum. İşte bak kokuların yine geldi, gözüm dalıyor ufkundaki şemaline. Ay yüreğimin ilk meltemi. Nasıl akıp terk edeceğim ayak izlerini. Sensiz bir çöl akrebi kadar durgun, hareketsizim; Dayanamıyorum, lakin dayanmalıyım, çünkü bildiğim tek hayat sensin. Bu yüzden gülümsüyorum hâlâ, seni, acılarımı hatırlattığın için çok anlıyorum. Geçecek biliyorum bu travmalar, bu özlediğim hayat bitecek, şu şekilsiz gölgeler renklenecek...
İçimde, terk edilmiş gözyaşı büyüklüğünde mavi, hüzün bir adanın yalnız çırpınışları var. Geriye dönüşün imkansızlaştığı, topyekun kaybolduğu bir çaresizlik.
Ey hayat! Kırmızının eflatuna geçmesine,
iki insanın bir insanı sevmesine,
bir elin diğer ele değmesine,
ölçüsüz kesilen kumaşların dikilmesine,
itibar etmeyiniz.
Bir fırfırdır hayat etek kenarında,
ya da sutyenin kendi doğrularında.
Tenim, sarp kayaların yağmurdan sonra
verdiği koku.
Rüzgarsız denizde, hiçbir yere gitmeyen
duygu.
Muallakta kalan gözlerimi ararlar.
Seni mutlaka benden sorarlar