Jack London okumayı oldum olası severim. Doğanın vahşi havasını,kurtların ve köpeklerin iç dünyalarını,insanın doğa karşısındaki duruşunu en iyi anlatan yazarların başında geliyor.
Bu roman biraz farklı. Evet,burada da doğayla mücadele söz konusu ama hem doğayla hem de birbirleriyle mücadele eden ilkel insanlar(!)eserin temasını oluşturuyor.
Yazıldığı dönem itibariyle Darwinci görüş oldukça popüler olduğundan Jack London da yaratılış meselesine bu açıdan bakmış. Bu anlayışla yazılan eser diğer eserleri gibi tabii değil. Her ne kadar usta bir yazar olması sebebiyle ele aldığı her konuyu akıcı bir hale getiriyor olsa da Jack London,bu kitapta "zorlama" tabir edebileceğim bir konu seçmiş.
İnsanların atası(!)sayılan geçiş canlılarını-maymun,insansı yaratık?- günümüz insanının ağzından,onun rüyaları vasıtasıyla izliyoruz. Bu modern insan,geçmişin karanlık izlerini rüyalarında takip ederken rüyada gördüğü olayların genler ile kendisine ulaştığı görüşündedir.
Koca-Diş,anlatıcı-olayları yaşayan-insansı varlıktır. Başlarda ağaçlarda yaşıyorken daha sonra mağaralarda yaşamaya başlamıştır. Yakın arkadaşı Sarkık-Kulak ile geçirdiği uzun yaşamı,Hızlı ile evliliğini,Ateş-Adamların katliamını,Kızıl-Göz'ün zulmünü eserde görmekteyiz.
İnsanın evrimini ön planda tutarak yazılan bu eserin okunması keyifli ancak eserin üzerine bina edildiği temeli pek sağlam değil.