Kitap o bilindik Julien Green kasveti ve çaresizliğini iliklerinize kadar hissettiriyordu. Aynı Yeryüzünde Bir Yolcu kitabındaki gibi burada da içsel hesaplaşmalarla boğuşan, adım adım eriyen bir ana karakter vardı. Julien Green de gerçek hayatta böyle karaktere sahip biri olduğu için zaten ondan başkası da bu durumları bu kadar keskin ve net bir şekilde anlatamazdı.
Kitaba gelirsek; ana karakterimiz Adrienne babası ve ablası tarafından sürekli baskı altına alındığı için bilinçli bir yalnızlığa itilmişti. Güçlü bir yapıya da sahip olmadığı için bu durum günbegün kötüye gitmesine sebep oluyordu haliyle. Sürekli bu durumdan kaçış yolları arayan Adrienne de çareyi aşkta bulmuştu. Gerçekten aşık değildi bence. Sadece bu fikre sahip çıkıp mevcut durumundan daha güvenli bir alana geçmek istiyordu. Aşk onun için güvenli bir limandan başka bir şey değildi. Zaten kendi düşünceleri de aşktan ziyade bir akıl karışıklığı ve çaresizlikle yoğrulmuştu. Babasından ve ablasından kurtulduğunda da hiçbir şey beklediği gibi düzelmemişti zaten. Aksine belirsizlikler daha da artmış, bunlar da yanında korkuyu ve çaresizliği getirmişti. Adrienne oysa aşık olduğu doktorun tavsiyelerini dinlese belki de hızlıca düzelecekti. Ama ne yazık ki yanlış yönlendirdiği duygularının sonuçlarını yaşamak zorunda kaldı. Burada Adrienne'in de hiçbir suçu yoktu bence. Tek ihtiyacı onu anlayacak ve daima onun yanında duracak biriydi. Ama o kişi de maalesef hiç çıkmadı. Bunun sonucunda Adrienne de daha fazla dayanacak güç bulamadı ve kendini hiçliğe bıraktı.