Sanki ruhûh-ı kebûd-ı handânî
Sermediyyetle hem-leb-i hilkat
Denizin rengi zâr u pür-hasret
Sanki meczûb-ı şi'r-i pûr-anî
(Sanki gülen maviliğin ruhu olan
Sonrasızlık, yaradılışın dudağıyla birleşmiş;
Sanki denizin rengi ağlayış ve özlemle dolmuş da
Güzellikle donanan şiire tutulmuş.)
O belde
Hangi bir kıt'a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr He mahdûd?
Bir yalan yer midir veyâ mevcûd,
Fakat bulunmayacak bir melâz-ı hulyâ mı?
Bilmem ... Yalnız
Bildiğim sen ve ben ve mâî deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.
O ülke
Hangi bir hayal kıtasında?
Hangi bir uzak ırmak ile sınırlı?
Bir yalan yer midir ya da varlığı yalan mıdır?
Yoksa bulunmayacak bir hayal sığınağı mı?
Bilmem ... Yalnız
Bildiğim sen ve ben ve mavi deniz
Ve bu akşam ki ince ve uzun titretiyor
Bende üzüntü ve esin tellerini
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Bir sırma kuşaktır suya baksam,
Üstümde bir büyülü yaydır gök!
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu sıra bir kamış olsam!
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak ...
Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta ...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?
Bu bir lisân-ı hâfidir ki rûha dolmakta
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta ...