Akışkan Hayat

Zygmunt Bauman

Oldest Akışkan Hayat Posts

You can find Oldest Akışkan Hayat books, oldest Akışkan Hayat quotes and quotes, oldest Akışkan Hayat authors, oldest Akışkan Hayat reviews and reviews on 1000Kitap.
"Demokrasinin sesi boğulacağı veya elleri bağlanacağı zaman kullanılan ipler cehaletten ve eylemsizlikten örülür."
Sayfa 165
Değişim mutlaktır, her zaman yeni değişimler yaşanır. Fakat hiçbir yön, hiçbir bitiş noktası yoktur. Yerine getirilecek bir misyonda yoktur. Yaşanan her an yeni başlangıçlara ve yeni sonlara gebedir. Eskiden birbirinin azılı düşmanı olan iki şey şimdi Siyam ikizi gibi olmuşlardır.
Sayfa 89 - AyrıntıKitabı okudu
Reklam
"Filizlenen uluslar kendilerini güvene almak için devlet gücüne ihtiyaç duymaktaydı ve yeni açığa çıkan devlet de güçlü olabilmek için ulusal vatanseverliğe gerek duyuyordu. Sağ kalmak için birbirlerine ihtiyaçları vardı ve her ikisi de belaları için canlarını feda etmeye hazır öznelere/dertlere gerek duymaktaydı. Ulus-devlet çağı, kahramanların veya daha doğru bir tabirle kahraman/destansı vatanperverliğin çağı olmalıydı."
Akışkan modern toplumda yaşam, gerçek hayatta oynanan kötü ve sinsi bir sandalye kapmaca oyunudur. Yarışın esas ödülü, yok edilenlerin saflarına atılmaktan kurtulmak ve atıkların arasına konmaktan kaçınmaktır.
208 syf.
10/10 puan verdi
Akışkan Hayat/ Zygmunt Bauman
✓✓Bu kitap, buz üstünde güvende kalabilmek için sürekli büyük bir hızla oradan oraya koşturmak zorunda kalan insanlara yazılmış bir kitap diyor yazar. Bu söylediklerine "Akışkan modern dünyanın sakinleri, kullanıma hazır, tüketici dostu ve herkesin rahatça okuyabileceği kimlik rozetleri bulma umuduyla, mağazaları didik didik etmeye artık öncelik vermek zorunda değillerdir." ekleyerek aslında günübirlik yaşadığımız ve rüzgarına kapıldığımız tüketim toplumuna karşı yerel çözümler yerine küresel bir sorumluluk almamız gerektiğini vurguluyor. ✓✓Bauman, hayatta sürekli biz insanoğluna dayatılan sorumluluk adı altında sömürgeye bir açıklık getirmek istiyor. Dün muhteşem olan bugün muhteşemliğini yitirebiliyor. Peki nedir bu yarış? Yoksa bize dayatılan, hayati önem kazanmış birçok sorumluluk aslında hayatın boşa gitmesine mi sebep oluyor? Bauman bu tür sorunlara, şüphelere ustalıkla başa çıkabileceğiniz çözümler sunuyor. ✓✓Günümüzde birçok sorunla karşılaşmaktayız. Bu sorunların çözümleri için ise bireysel çözümler yerine küresel çözümlere yöneldiğimizi fark etmişsinizdir. Bunu bir telefon yahut İnternet sitesiyle duyurmaya sesimize katılacak sesler arıyoruz. Çoğu zamanda bunu başarıyla sonuçlandırıyoruz. İşte bu küresel birliği neden daha çok kullanmıyoruz. Rüzgarına kapıldığımız bu tüketim ve kapitalizm daha mı güçlü bu küresel ses karşısında. Bir düşünelim lütfen. Neler yapabiliriz diye. Yine şahane bir öneri sunuyorum sizlere. Toplum bir kişiden oluşmuyor unutmayın.
Akışkan Hayat
Akışkan HayatZygmunt Bauman · Ayrıntı Yayınları · 201890 okunma
✓Akışkan modern toplumda yaşam, gerçek hayatta oynanan kötü ve sinsi bir sandalye kapmaca oyunudur.
Ayrıntı yayınları
Reklam
Gayretle kulaklarımızı “içeriden” gelen seslere dikeriz ancak buna rağmen seslerin yanlış duyulmadığından, karar verip bir hükme varacak kadar onlara kulak verdiğimizden gerçek anlamda, bütünüyle ve şüpheye düşmeden emin olamayız. Açıkça duyduklarımıza anlam biçmede bize yardımcı olacak, en azından varsayımlarımızın su götürür olduğunu bize temin edecek birilerine ihtiyacımız vardır. İradenin olduğu yerde bir yol da vardır. Nitekim talebin olduğu yerde, hemen arkasından arz gelir. Çaresizce bireyselliklerini arayan bireylerden oluşmuş toplumumuzda, (elbette doğru fıyat karşılığında) bize ruhumuzun derinliklerinde, gerçek benliklerimizin hapsedildiği ve gün yüzüne çıkmak için mücadele verdiği karanlık zindanlarda kılavuzluk etmeye hazır sertifikalı ve/veya kendini uzman ilan etmiş kişilerden bolca vardır. Bu yardıma hazır insanları bulup hizmetlerinden yararlandığımızda (ve onlara Ödeme yaptığımızda) sıkıntılarımız sona ermez. Aksine daha da büyümüş ve daha tedirgin edici hâle gelmiş gibi görünür. Charles Guignon’un yakın zamanda, rehberli kendi kendini keşfetme turlarının zevkleri ve sıkıntılarını özetlediği gibi: İnsanlara gerçek benlikleriyle temasa geçmelerinde yardım edecek şekilde hazırlanmış olan, sözde özgürleştirici ülkülerle motive eden programlar, genelde insanları programı hazırlayanların ideolojisine uyum sağlayacak şekilde düşünmeye zorlar. Bunun sonucunda yaşamlarının boş ve yönsüz olduğunu düşünmeye başlayan birçok kişi, ya o programın zihniyeti içinde yitip giderler ya da ne yaparlarsa yapsınlar “yeterince iyi olmadıklarını” düşünürler.ı
Seabrook’un Öyküsündeki kahramanlar, her gün bir kat daha bireyselleşen toplumumuzda insanların kendilerini buldukları mekânlar arasında en uç noktaya sürülmüşlerdir. “Toplu hâlde Asya, Afrika ve Latin Amerika’nın hasmane kentlerine atılmış” “küresel altsınıftırlar.” Dolayısıyla Vicdanlarımızı rahatsız etmeyecek şekilde, gece vakti kıyılarımıza atılan sığınmacıların, gözü kara polislerin “yasadışı” insanlarla sans papiers’leri [evraksızları] toplayıp onları en yakın mülteci kampına göndermelerini çeken televizyon kameralarının işgal ettiği zihnimizden psikolojik açıdan güvenli bir uzaklıktadırlar. Bizim oluşturduğumuz yelpazenin bir ucuna eşi duyulmamış zenginlikleri yığarken, diğer ucuna tarifi imkânsız yoksulluklarla aşağılanmaları boca eden, herkeste korkuya ve dehşet verici hislere sebep olan küresel serbest ticaretin ve ekonomik ilerlemenin birer döküntüsü, atığı ve ıskartasıdırlar.
Tüketim piyasalarının işleyişi mantığı hiçe saymaktadır fakat hiçe saydığı mantık, bireysellik için verilen, halihazırda aporetik niteliğe sahip mücadelenin mantığı değildir. “Kendin olPepsi’yi seç” tipi bir reklam bu çıkmazı, ürünü alması en muhtemel müşterilerin hoşça karşılayacağı ve memnun olacağı bir dürüstlükle yansıtmaktadır. Eşsiz olmak için verilen mücadele artık kitlesel üretimle kitlesel tüketimin ana motoruna dönüşmüştür. Ancak eşsiz olmaya duyulan özlemi büyük bir tüketim piyasasının hizmetine vakfetmek (veya tam tersi) için, tüketici ekonomisi aynı zamanda hızla eskiyen nesnelerin ekonomisi olmak zorundadır. Nesnelerin nerdeyse ânında demode olduğu, metaların dolayısıyla fazlalığın ve atığın hızla rotasyona girdiği bir ekonomi olmalıdır. Bugün eşsizliğe damga vuran ve onu ayrıştıran şey, “modaya uygun” olanlarla “demode” olanlar arasındaki farktır. Yahut bugünün metalarıyla hâlâ “modaya uygun” olan ve bu sebeple hâlâ raflara konan dünkü metalar arasındaki farktır. Eşsizlik uğruna verilen mücadelede başarı ve hüsran, koşucuların hızına, birinci ligden düşen şeylerden hızla kurtulma becerilerine bağlıdır. Fakat yeni ve gelişmiş tüketici ürünlerini tasarlayanlar, önceki yarışta elenmiş talihsiz rakiplere ikinci bir şans vaat etmeye aşırı isteklidirler.
“Kimlik” Heideggercı zuhanden’den varhanden’e dönüştü. Ya bireyselliğin ya da ait olma hissinin ortaya atıldığı noktada insanların ilgisini çekmektedir (yahut Alfred Schütz’ün söyleyeceği gibi, “tartışmaların ilgi” odağına yerleşmektedir). Dolayısıyla ikili bir tercihle karşılaşmaktadır: Ya bireysel özgürleşme mücadelesine ya da bireysel mizacı
Reklam
Küreselleşmenin baskılarına teslim olmak, bugünlerde daha çok bireysel özerklik ve insanın kendisini var etme özgürlüğü adına ilan edilmektedir. Ancak küreselleşmenin kurbanları ve tali zayiatları, artan özgürlükleri yaşadıkları sorunların merhemi olarak görmemektedir. Sorunlarının kaynağını daha çok, eskiden kendilerini idame ettiren ve güvende hissettiren insani bağlar ve karşılıklı taahhütlerle rutin yaşantılarının yok olmasında veya zorla parçalanmasında bulurlar. Özgürlüklerin artması için yapılan çağrılar, Özgürlüğü günümüzün ve geleceğin tüm sorunları için tek evrensel çözüm olarak sunmak, hareketi avantajlarına çevirmeyi uman kişilerin hareketlerini kısıtlayan tüm tortuları koparıp atma talepleri, gitgide ve şüpheli bir biçimde, yeni küresel seçkinlerin ideolojisi gibi görünmektedir. Yeryüzünde yaşayan insanların büyük kısmı sağır kulaklarla bu mesajları dinlemektedir ve bu mesajlar hızla, gezegeni kapsayacak çoklu diyalogun önünde büyük bir engele dönüşmektedir.
Tüketim toplumu tatminsizliği kalıcılaştırmayı başarmaktadır. Bunu başarmanın yollarından biri, tüketicilerin arzularını kuşatan evrene büyük bir heyecanla pompalandıktan sonra, çok geçmeden tüketim ürünlerini karalamak ve değersizleştirmektir. Fakat daha etkili olan diğer yol kendisini gözlerden hep uzak tutmaktadır: Her ihtiyacı/arzuyu/gereksinimi, yeni ihtiyaçları arzular/gereksinimler yaratacak şekilde tatmin etmek. Bir ihtiyaç olarak başlayan şey, saplantıya veya bağımlılığa dönüşmek zorundadır. Nitekim böyle de olmaktadır. Çünkü sorunlarımızın çözümlerini, kaygı ve acılardan kurtuluşu sadece ama sadece mağazalarda arama dürtüsü, sadece alışkanlık hâline gelmekle kalmaz. Büyük bir hevesle böyle olması teşvik edilir. Ancak bunu başka bir sebepten ötürü yapar. Müteveffa Ivan Illich’in gösterdiği gibi bugün tıbbi olarak tedavi edilmesi gereken rahatsızlıkların çoğu, “iatrojenik” hastalıklardır yani geçmiş tedavilerin yol açtığı patolojik koşullardır. Tabiri caizse bunlara tıp endüstrisinin “kalıntıları” da denebilir.
IHalihazırda önceden söylendiği gibi, ticari reklamlarda duyurdukları (ve geniş kesimlerin inandığı) vaatlere rağmen tüketimcilik, arzuların tatmin edilmesiyle değil, çok daha fazla sayıda arzunun, tercihen doyurulması imkânsız türden arzuların uyandırılmasıyla ilgilidir. Tüketiciler açısından tatmin edilmiş bir arzu, ancak solmuş bir çiçek veya boş bir plastik şişe kadar zevkli ve heyecan verici bir şey olarak görülebilir. Tüketim piyasaları içinse, tatmin edilmiş bir arzu yaklaşan felaket habercisinden farksızdır. Tüketim piyasalarının peşinde koştuğu “ideal tüketici” tipinin en iyi örneği, durmaksızın birbirini takip eden, kısa ömürlü, tek seferlik ve tek kullanımlık arzular için yedi yirmi dört tam kapasite çalışan bir fabrika işçisidir. Piyasanın sunduğu teknik becerilerle bunları hayata geçirmek amacıyla tasarlanmış alet edevatın sürekli büyüyen hacmi, “arzu çarkını” daha hızlı bir şekilde döndürmektedir.
269 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.