Bütün ülekeler saldı ayağımın altına
o kadim ağır kuyulardan sarkan
büyük dehşetlerin kökünü
hep taşırarak geceyi
öldüren sözü –
Ben hep böyle düşüyor
yalnızca düşüyor olamam ki –
Öylesine derine indim ki
doğumumu aşıp
ulaştım sonunda eski ölümüme
o da beni gerisin geri
bu şakıyan piramide yolladı
ölçmem için ateş almış
suskunluk ülkesini
Beyaz bir özlem duyuyorum sana
ölüm – vazgeç üvey babam olmaktan –
O büyük dehşetle karşılaşınca
tutuldu dilim –
Ölü yüzü yukarı dönük bir balık
Hava kabarcıkları ödedi
dövüşen soluğun ceremesini
Göç yolunu tutmuş bütün sözcükler
ölümden uzak sığınaklara doğru
orada yaratma gücü
yıldız doğumlarının her
harfini teker teker söylemek zorunda
Zaman da yitiriyor bildiklerini
ışığın bilmeceleri arasında –
Konuşsanız da benimle geceleyin boşuna
Savaşmaktan bitkin ölüler gibi
bütün tonlardan ayrılığı çalan dünyaya vermişsiniz
gırtlaklardan çıkan en son harfle ezgiyi
Yine de erişiyorum kum fırtınasına gömülü
yeni şeyler duyma lütfuna
O koğuşu terk ettiğim zaman ben
o hastalıkların nöbet tuttuğu yerden uzak özgür
yine yaşamla ölümle başbaşa kaldığımda ben
dışarının havası bir hoş geldin öpücüğüyle
ikiz kardeşi ağzımı mutlu kıldığında işte o zaman
bilemem artık o görünmez yanım
nasıl başa çıkar benimle