Kıvrıla kıvrıla akan ırmağın kenarındaki ardıç ağaçları... Bir o yana bir bu yana salman söğüdün hışırtıları... Dağların ardından gelen kurt ulumaları... Bunlar, Serhat 'ın alışık olmadığı şeylerdi ve hava karardıkça bu yabanlığı arttıkça artıyordu.
Yarasa gibi dallarda asılı duran yapraklar, korkularına korku katıyor, soğuk iliklerine işliyordu. Bir hışırtı duysa elindeki fenerin cılız ışığını sesin geldiği tarafa tutup kaygıyla bakmıyordu. 'Yok! Yok! Korkmamalıyım!' avuntuları onu ancak birkaç saniye teselli edebiliyordu.
Hayat imtihanı, bir şifre gibi karşımızda... Bu şifreyi çözmeye çalışırken hayat meydanı, bir taraftan doluyor, bir taraftan boşalıyor... Zaman hızla akıp gidiyor...