Hayat denen şey tamamen yapmacık, belirsiz ve saçma geldi ona. Yoğun ve yapışkan bir maddenin içinde çırpınıyor da kurtulamıyor gibi hissetti kendini. Her şey anlamsız geldi ona.
Günümüzde doğanın tüm güçleri insanoğlunun elinde oyuncak olmuş, denizlerin derinliklerinden, gökyüzünün doruklarına kadar bizim için gizemli bir şey kalmamıştır.
Nasıl maddiyatçı ve hayasızlık dolu bir devirde yaşıyoruz! Şimdi anlıyorum ki insan neslinin yok oluşu bizim devrimizin akılcı sonucu. Fakat genel olarak insanlık özde bir olmuş ,aynı duyguları paylaşmış, aynı şeyleri düşünmüş. Bu bakımdan günümüzdeki insanla yirmi bin yıl önceki maymun adam arasında pek fark oluşmamış, sadece uygarlık görünüşte birtakım değişiklikler yapmış onda. Günümüzdeki duyguların tümü yapmacık.
Her canlı bir şekilde tasavvur eder dünyayı ve öldüğü zaman dünyası da kendisiyle birlikte ölür. Üstelik yeryüzündeki hayat biteceğine göre insanın bu işi bizzat yapması daha iyi bence. Ne değişir ki?
Bütün bu insanlar, koşuşturmaları, eğlenceleri, çalışmaları nefret hissi uyandırdı ve hassas yüreğini sıkıştırdı. Kaçmak, çöllere vurmak, bir ormanda gizlenmek geliyordu içinden.
Uzaklarda, ufukta, uyumsuz ve koyu renkler birbirine karışmıştı. Sanki ressamın biri elindeki palette bulunan renkleri birbirine karıştırmış da özensizce gökyüzüne sürüvermişti.