Albay Chabert, Burcu’nun küçük hayatında bir milattır. Zira ilk defa bir Balzac kitabı, Balzac’la anlaşarak -bu da yetmezmiş gibi daha çok Balzac okumaya heveslenerek- tamamlandı. E Allah bereket versin.
Kitabın en başlarında şöyle bir diyalog var:
“Siz o ölen Albay mısınız?”
“Evet”
Nasıl? Yaşar Yaşamaz? Sen misin kardeşim?
Burada hikayemiz Yaşar’ınkine nazaran daha kompakt. Ne olup bittiğini, ölen Albay’ın kendisinden dinlememiz için uzun uzadıya beklemiyoruz. Okurunu merakta bırakan bir anlatı değil. Kartlar açık oynanıyor.
Kitabın birden fazla merkezi var. İstanbul gibi. Hani Taksim de merkezdir, Kadıköy de, Bakırköy’ün de kendi içinde bir merkez yanı vardır. Kitapta da albay bir merkez, albayın karısı bir diğeri, bir de avukat merkezimiz var. Hem bu avukat beyden hem de albayın ölü statüsünden ötürü, hikâye bir hukuki drama örüntüsü izliyor. Ama aklınıza öyle hukuk terimlerine boğulmuş gri bir anlatı gelmesin. Merkezlerden biri de hukuk diyelim, böylesi daha doğru bir ifade olacak.
Bu kısa Balzac eserini ben pek sevdim. Bir de diyorlar ki, günümüzün pek revaçta yazarlarından Javier Marias’ın Karasevdalılar kitabından önce bu kitabın okunması salık veriliyormuş. Ben bilmem. Söyleyenlerin yalancısıyım.
Sevgiler efendim.