Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm

Taha Kılınç

Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm Posts

You can find Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm books, Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm quotes and quotes, Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm authors, Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm reviews and reviews on 1000Kitap.
Ha iran ha israil
Suriye'de Beşşâr Esed rejiminin düşmesini engellemek için, Şiî milisleri "Ehl-i Beyt'in mukaddes mekânlarının tehlike olduğu" söylemiyle savaş meydanlarına süren İran, çatışmaları bölgesel hegemonyasını sağlamlaştırmak için kullanıyor.
Sayfa 15 - 2016 Tarihli yazıKitabı okuyor
114 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 25 hours
Birbirine Bağlı Zincirler Yumağı
Alem-i İslam Yazıları adı altında okumaya başladığım serinin ilk kitabı Biladüşşam güncel meselelere ışık tutan bir eser olmuş. Aylardır gündemimizden düşmeyen Filistin geneli ve özellikle Gazze'de baş gösteren insanlık dışı olaylar ve soykırım girişimini İsrail'in bölgede nasıl böylesine pervasızca ve korkusuzca yapabildiğine kitabı okuyunca ancak mantıklı bir açıklama getirebiliyorsunuz. Zira ne ortadoğu ne de israil bir günde bu noktaya geldi. Bu tam bir yüzyılı aşan bir siyasi debdebelerin ürünüdür. Çalkantılı son Osmanlı dönemi, birinci dünya savaşı sonrası dağılan alemi islam ve ortadoğuda manda yönetimleriyle beraber karşılıklı konumlandırılan sahte ve kukla kraliyetler; danışıklı dövüşler, kitle imhalar, faili mechul ya da yönlendirilen suikastler, mezheplerin, siyasi ve dini oluşumların çorbaya değişik aromalar vermesiyle arap baharına kadar geçen bir süreç, ABD'nin Irak'a girişi ve tabi ki Kaddafi gibi halkın birikmiş öfkesinin patladığı siyasi liderler.. Bu coğrafya gerçekten anlaşılması güç denklemler barındırmakla beraber atlantik ötesinindeki bir ülkenin dahi hesabının olduğu bir yer burası. Müslümanların birbirine çektiği kılıçlar etnik ve dini çekişmeler bu bölgede ve elbette islam dünyasında her daim kan, gözyaşı, trajedi ve insani dramların olacağının bir teminatıdır. Allah Alem-İslam'a sükunet ve barış, her bir müslüman ferde de feraset ve özveri nasip etsin.
Alem-i İslam Yazıları - I - Bilâdüşşâm
Alem-i İslam Yazıları - I - BilâdüşşâmTaha Kılınç · KETEBE · 0293 okunma
Reklam
Muammer Kaddafi ve Saddam Hüseyin gibi devlet başkanlarını değerlendirirken, "Onlar gitti, ülkeleri mahvoldu. Onlar varken, problem yoktu" şeklinde bir yorum türü mevcut. Bu bakış açısı, sonrasındaki gelişmelerin fenalığına bakarak, öncesinin "mutlak güzel" olduğunu varsayan basit bir ezber aslında. Tarihteki her gelişmenin, kendi içinde sıkı sıkıya bazı kurallara bağlı, şaşmaz bir sebep-sonuç zinciri içinde gerçekleştiğini hiç unutmadan, şunu söylemek daha makul görünüyor: Kaddafi ve Saddam gibiler, zaman zaman açılıp biriken suyu azaltmakla görevli olduğu halde hiç açılmayan ve damla bile sızdırmayan baraj kapakları gibidirler. Barajın arkasındaki su birikir, birikir... Ve sonunda o kuvvetli basınçla duvar patlar, her yer sele boğulur. Diktatörlerin başına buyruk yönetim tarzları ve halklarına muamelelerindeki acımasızlık (örneğin, baskı ve zulüm öylesine yoğunlaşır ki, ezilen kitleler "Biri bizi kurtarsın, kim olduğu önemli değil!" diyecek hale gelir), onların trajik akıbetlerini kaçınılmaz hale getirir. Dolayısıyla, kendilerinden sonra yaşanan karmaşa ve kaosta, iktidardayken attıkları bazı adımların ve ihmal ettikleri şeylerin direkt sonuçlarını görmek mümkündür. Bu acıklı manzaraya bakınca, Ortadoğu halkları açısından sorulacak soru ise şu: Diktatör yumruğu, işgalci çizmesi veya iç savaş dışında, dördüncü bir yol yok mu? Veya, bu dördüncü yola kafa yoranlar, bunun için dikkatle ve sabırla çalışanlar var mı?
Ketebe
“… katliam çoktan unutuldu, yenilerine de alıştı gözler ve gönüller.”
Sayfa 21
HAMA
“Tam 27 gün süren kuşatma, ardından en az 38 bin ölü ve hiç bitmeyen bir travma…”
Sayfa 19
“Altı bilgiyle doldurulmayan duygular, insanları sadece slogana ve hamasete sürükler.”
Sayfa 13
Reklam
Ortadoğu'daki her ülkeyi, kendi iç şartları çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Türkiye'de bizim algıladığımız ve alıştığımız birçok kavram, yapılanma veya süreç, farklı ülkelerde farklı biçimlerde karşımıza çıkabilir. Bu sadece tasavvuf bağlamında böyle değildir; "sekülerlik", "demokrasi", "askerî darbe" gibi birçok şey de, ülkeden ülkeye çeşitli manalar kazanabilir. İşte bu nedenle, Ortadoğu'yu anlamaya çalışırken, her türlü ezberden ve olumlu-olumsuz önyargılardan kaçınmak en doğrusudur.
Ketebe
Dışişleri Bakanlığımız ve diplomatlarımız elbette farkındadır, ama halk olarak bizim de görmemiz gereken bir başka şey de şu: İran'ın, Rusya'nın ve Türkiye'nin Suriye'yle ilgili öncelikleri birbirinden oldukça farklı. Özellikle İran'la Rusya arasında, bütün yakın görüntülerine rağmen, Suriye konusunda kıyasıya bir rekabet var. Ama her iki ülke de diplomasi sanatında epey inceldiklerinden, bu rekabeti ustaca götürüyorlar. Türkiye'yle ilişkilerinde de bu ustalık görülüyor. ABD-NATO çizgisi rekabet ve kıskançlığı düşmanlık boyutuna taşırken, İran-Rusya cephesinde yüze gülen, arkadan plan kuran bir tutum var. Türkiye olarak, siyasetimizi ve müzakere sürecimizi yürütürken, masaya birlikte oturduğumuz ülkelerin "sadece Türkiye'nin iyiliği için" çalışmadıklarını da hep akılda tutmalıyız. Keşke İslam dünyası ve Müslümanlar, "iki acımasız dünya arasında" kalmaya ve birini tercihe mecbur olmasaydı. Keşke Türkiye, iki kutuptan "ehven-i şer" olanı seçmek mecburiyetinde kalmasaydı. Keşke Müslüman ülkeler, birbirleriyle mücadele ve savaş yerine, ortak düşmanlara odaklanma feraseti gösterebilseydi. Keşke Suriye meselesi, Müslüman ülkelerin liderleri tarafından daha en başında, olaylar ilk patlak verdiğinde hikmetle, basiretle ve cesaretle çözülebilseydi. Keşke Suriye, bu topraklara sadece kendi menfaatleri açısından yaklaşan ve yaşanan acıları umursamayan -ABD olsun, NATO olsun, Rusya olsun- dış güçlerin satranç tahtasına dönüştürülmeseydi. Keşke...
Sayfa 45 - Ketebe
Devletler ve hükümetler, zamanın ve konjonktürün icabı olarak farklı pozisyonlar alabilir. Birkaç yıl önce "o zaman için doğru" olan bir şey, aradan vakit geçtikten sonra artık devam ettirilemez bir yüke dönüşebilir. Savunduğunuz bir durum, şartların değişmesiyle başka bir hale dönüşebilir. Devletlerin ve hükümetlerin politikalarını değiştirmesi, yeni durumlara göre tavır değiştirmesi, siyasetin, özellikle de dış politikanın doğasında var olan bir durum. Bir noktada takılıp kalmak, çoğu kez hatalarda ısrar sonucunu doğuruyor. Siyaset, siyasetçiler, devletler ve hükümetler için durum böyle. Ancak onları izleyen kitlelere ve özellikle de halkı aydınlatma vazifesini üstlenmiş kişilere bir de görev düşüyor: Zamanın şartları gereği alınan mecburi pozisyonları "mutlak doğru" gibi sunmamak; ittifak kurulan ülkelerin de aslında kendi ajandalarının peşinde koştuğu gerçeğini hiç unutmamak.
Sayfa 44 - Ketebe
Her ne kadar birbirlerine düşman olsalar da, her iki Baas iktidarının ortak olduğu bir yön vardı: Halklarına uyguladıkları baskı. Hama Katliamı'ndan (1982) Halepçe Katliamı'na (1988), her iki rejimin de insan hakları ve özgürlükler karnesi zayıf notlarla dolu. Suriye üzerindeki İran etkisi ve Esed ailesinin Nusayrî olması nedeniyle Irak ve Saddam Hüseyin iktidarı Sünnî Araplarca daha fazla sevilse de, insani ilkeler bakımından birinin diğerine tercih edilebileceği bir yön bulunmuyor.
Sayfa 25 - Ketebe
420 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.