19. Yüzyıl

Alevi - Bektaşi Şiirleri Antolojisi 4

İsmail Özmen

Quotes

See All
İkinin içinde Bir Olmaktır…(21.21)
Tevhit: tasavvufun en önemli konularından biri tevhid inancıdır. Ancak, önemli olan, "tefrikte, tevhidi yakalamakur". çoklukta birliği bulmaktır. Yani, halk içinde Hakkı bulabilmektir. Çokluk içinde diğerleri de vardır. Daha önce de belirttiğimiz gibi Hak'a Hak olmak zaten özgürlüğe kavuşmaktır. Diğerlerinin, herkesin de sahip olabile- ceği bir özgürlüğe sahip olmaktır. Diğerlerinin de aynı Hakka sahip olması eşitlik anlayı­ şını yerleştirir.
KURANDA İNSAN HAKLARI:
Kur'an-ı Kerim, her insanın doğuştan bir takım haklara sahip olduğunu belirtir. Bunlar: 1) Yaşama hakkı, 2) İnanma hakkı, din ve vicdan öz.gürlüğü, 3) Mülkiyet hakkı, 4) Evlenme ve üreme hakkı, 5) Seçme ve seçilme hakkı, 6) Seyahat hakkı, 7) İkamet (Vatandaşlık) hakkı gibi. 1) Yaşama Hakkı: Hakların en başındayaşama hakkı gelir. Yalnız insan
Reklam
Mevsim bahar değil hava kış eder Gönül dalgalanır durmaz coş eder Aşık maşuğundan bade nuş eder Mürşidi bilenler etmesin keder
Çok Güzel …;)
İnsanlar için inanmak temel bir gereksinim olarak doğmuştur. Temelinde bilmek, öğrenmek yatar. Ancak, inanç bilginin bittiği yerde başlar. Bilinen için inanç söz konusu edilmez. Her inancın altında bir bilgisizlik gizlidir. İnsanoğlu bilmediklerini düş gücüyle, inanarak tamamlamaya, örtmeye çalışmıştır. Çoğu hep bilinmeyene inanılır. Hayal gücü- nün pratikten kopmuş olarak işlemesi halinde inançlar oluşur. İnançların oyun alanı bugün için çoğunlukla şiir olmuştur. Pratikle doğrulanan inanç, inanç olmaktan çıkar bilgi olur. Metafizik, inanca bilim ve bilği niteliği verir. İnanç, inanılan şeyi doğru sanmadır. İnanç geniş anlamda boş inancı (hurafe) kuruntuyu (vehim), inanı (iman) yani doğrulanmış sanmayı, bütün bilim dışı güvenceleri (itimat) içerir. inanç alanı en ilkel halk masalların'­ dan engelişmiş metafiziğe değin bütün hayal ürünlerini kapsar. İnanç bilim bir bilimsellik taşır. İnanç, inandan daha geniş kapsamlıdır, pratikten elini çekmez.
Tanrı ile Cebrail söylencesi:
"Tanrı Cebrail'i yarattıktan sonra katına çağırıp sorar: - Sen kimsin, ben kimim? Cebrail: - Sen sensin, ben benim, diye karşılıkverir. Tanrı bu yanıta çok kızar ve Cebrail'i katından kovar. Cebrail bu duruma çok üzülür. Gökyüzünde kollarını açar. Böylece durgun ve üzgün uçar. Bir süre sonra yorulur. Konacak yer arar. Fakat inecek yer bulamaz. Yeryüzü henüz sularla kaplıdır. Bu sırada yeşil bir kubbe görür. İnmeye çalışırken içerden bir ses duyulur: - Ey Cebrail niyaz et! Cebrail niyaz eder. Kapı açılır, Cebrail içeri girer. Beş tane nur görür. Yeşil nurdan bir ses yükselir: - Ey Cebrail, Tanrı sana bir kez daha aynı soruyu sorarsa ona "Ey Tanrı, sen yaratıcı­sın. Ben ise yaratılanım" de! Bir süre sonra Tanrı yeniden Cebrail'i yanına çağırır. Aynı soruyu yineler: - Sen kimsin, ben kimim? Cebrail bu kez: - Ey Tanrı, sen yaratıcı, haliksin, ben ise bir mahlukum, yaratılanım der. Bu yanıtı onaylayan Tanrı: - Ey Cebrail sen mürşidini bulmuşsun. Onun yanına git, diye buyurur. Bu duruma Cebrail pek sevinir. Sevinçle gökyüzünde el kol ve baş hareketleri ile uçarak türbeye girer. (Belgin Aygün, Alevi Törenleri ve semah tez S:60) Bu söylence halk arasında şöyle yorumlanır: "Biz de Cebrail gibi, mürşidimize ulaş­mak amacıyla ve onun duyduğu sevinci duymak için semah dönüyoruz. (Belgin Akgün a. g. tez S:60 aktaran: F. Bozkurt, Semahlar s: 40}
"Biz hiç bir peygamberi kendi kaviminin dilinden başkasıyla göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın" (14. sure 4. ayeti) derken Tanrı'da İnsanların özellikle de mümin kulların anlamadan, bilmeden ibadet etmelerini doğru bulmamıştır. Öyle ya anlamını, içeriğini bilmediğiniz bir dine, bir kavrama nasıl yürekten inanacak, nasıl bağlana­caksınız. Bunu derinlemesine ve çok yönlü düşünmek gerekir. Kuranı Kerim Arapça dili ile indirilmiştir. Çünkü peygamber Muhammed bu dili bilmektedir. Bu nedenle o dilden indirilmiştir. Ancak, Arap ulusunun dışında başka uluslardan da müslüman olmuş topluluklar, uluslar bulunmaktadır. Türk, İranlı (Acem), Afgan, Pakistanlı, Hind, İndonezyalı, Çinli, Çerkez, Gürcü, Kürt, Boşnak, Tacik, Arnavut, Rum bg. bir çok ulus müslüman dinini benimsemiştir. Bunların hepsinin Arapça bildikleri söylenemez. Arapça bilmeleri de istenemez. Her topluluk ve ulus kendi dilini konuşur. İbadetini de kendi diliyle yerine getirir. Bunun böyle olması doğaldır. Aksini savunmak gerçeği görmemek olur. Tersine kürek çekmek sayılmalıdır. Yüzyıllardan bu yana Türklerin bir kısmının kendi öz dilleri yerine Arapça diliyle ibadet etmeleri bu gerçeklerle bağdaşmaz. İnsan kendi diliyle ibadet ederse daha içten, daha doğru olmaz mı?
Reklam
pîr kaygusuz abdal sultan'dan manzum 32 farzımız
İslam'ın şartını sual edersen İcmalinde şartı beştir efendi Muradın ger iman öğrenmek ise, Anın da adedi şeştir efendi Savm ile salat, zekat ile hac Malın var ise, Hak yoluna saç Biri şehadettir, lisanını aç
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.