İnsanlar tarafından anlaşılmamak yegâne gurur kaynağım olduğundan başkalarına bir şeyleri ifade etmeye çalışmak, beni anlamalarını sağlamak itkisine de kapılmadım hiç.
Zaten her şeyden önce, insanın varoluşuyla ilgili hissettiği huzursuzluk yaşamını doyasıya yaşamadığı düşüncesinden doğan şımarıkça bir tatminsizlikten ileri gelmiyor mu ?
Dürüst bir hissi farklı nedenler bularak mantıklı hale getirmeye çalışmamda sorun yoktu. Ama bazen beynimin ürettiği sayısız neden, kendimin bile öngöremediği duyguları bana dayatıyordu. Ve bu duygular aslında bana ait bile değildi.
Geçmiş bizi sadece geçmişe çekip götürmez. Geçmişteki hatıraların sayıları az da olsa bazılarının güçlü çelik telleri vardır ve bugünde yaşayan bizler onlara dokununca bu teller bir anda sımsıkı gerilip bizi geleceğe fırlatırlar.
Henüz çıkaramadığım seslerin, bu ayın parlattığı sessiz dünyanın bir yerinde aslında zaten var olduğunu düşündüm. Çeşitli denemelerin ardından o seslere ulaşıp onları uyandırmaktan çok memnun olacaktım.
Düşüncelerim için toplumun desteğini istemek gibi bir niyetim yoktu. Dünya tarafından kolay anlaşılmak için düşüncelerimi bir çerçeveye koyma niyetim de yoktu. Defalarca dediğim gibi, anlaşılamamak, benim var olma nedenimdi.