Zihin ile beyin arasındaki ilişkide nasıl ki "beyin" zihnin faaliyeti için gerekli olan fiziki mekanizmayı ifade ediyorsa; teknoloji de pek çok şey için kullandığımız bir araç/mekanizma/vasıta/bağlam olarak orada durur. Ancak geldiğimiz noktada, teknolojinin araçsallığını unutup, onu amacın kendisi haline dönüştürdüğümüz bir fantezi kültürü yaratmış bulunmaktayız. Bu kültürün odak noktası eğlence ve eğlenceli hale getirilemeyecek kadar kutsal/kritik/acıklı/kederli hiçbir şey yok. Bir cinayetin, soykırımın, katliamın, savaşın ekran şovu haline getirilerek araya serpiştirilen reklamlarla para kazanmanın normalleştirildiği bir dünyada, bu deneyimlerin duygusu, gerçekliği, geçerliliği ve yaşanmışlığı önemini yitirmiş durumda. Orwell, iktidarın toplulukları baskı ve yalanlarla kandıracağını, manipüle edeceğini ve onlara zoraki yaptırımlar uygulayacağını söylerken naif davranıyordu. Çünkü iktidar, yalana, baskıya, propagandaya ihtiyacı olmadığını çoktan keşfetti. Hakikatin önemini yitirdiği, mantığın ve tutarlılığının imtiyazını kaybettiği, eğlencenin her türlü diğer endişeye galebe çaldığı TV/PC kültüründe iktidarın tek derdi, Show Business'da en iyi görünen, en iyi konuşan, en iyi laf sokan, en karizmatik "aktör" olarak konumlanabilmesi. Tipografik dünya ile fotografik dünya arasındaki epistemolojik kırılmayı ve ortaya çıkan toplumsal dönüşümü bu kadar yalın, örneklerle ve anakronizmaları aşan biçimde anlatan az eser okudum.