"İnsanlar topluluğu için şunları düşündüm:
“Ne istediklerini bilmediklerini” bilmiyorlardı.
Tam tersine, bildiklerini sanıyorlar, bunu bir etik olarak koruyorlardı."
"Bazen delice özlüyorum seni (giderek artan bir acı), burada olsaydı diyorum, çağırsam hemen gelirdi, bir yerlerde çay içerdik, Elsa Triolet'den Sami Baydar'ın resimlerinden, Nejat Çavuş'un şiirlerinden söz ederdik. Levent Yılmaz'ı Atılgan Baydar'ı tanımadın sen. Tanısan hemen ilgilenirdin. Çünkü sen güzel olanı yok etmek değil ortaya çıkarmak isteyenlerdendin. Kitabını okuyunca çok sarsıldım. Ne müthiş bir poetikan var. Kitabın bütünü okuyunca ortaya çıkıyor. 'Ses bilmeyen için ne kadar uzak.'
Biz karanlık istemiyoruz ama kulaklarımızı geceyle yıkıyorlar.
Biz taviz vermek istemiyoruz çünkü zaman bizim yanımızda.
Zaman bizim yanımızda çünkü zaman kendine ait olanı taşır yalnızca.
P: Trençkot giymedi. Pelerinleri vardı. Fevkalade güneşli günlerde sokağa çıkmadı.
S: Soyluydu. Hırçındı. Güzel ve özgürdü. İster istemez ve bile isteye rahatsız etti, kahkahaları, safkan atları ve uzlaşmazlıklarıyla.
G: 'Grande dame'a familyasındandı. Beyaz eldivenler. Kabarık tafta etekler, opera dürbünleri, küçük gizli pusulalar akla getirirdi.
Y: Yoğun yaşamak, geceleri uzatmak. Gece yaşamına, konyağa, aryalara yakışırdı.
Z: Bir kadehi tutar ansızın kırardı. Zelda'ydı.
B: Blues. Betty Blue. John Mitchell.
M: Mayerling'di... Medici'ydi... Magdelen'di... Ona cam parçalarından bir elbise giydirdik.
T: Tehlikeli oyunlar tutkunu bir kadın siyah rugan terliklerini bırakıp uzaklaşıyor taraçalarda...
X: İşaretlere inanırdı. Çünkü başlangıçta Söz vardı. 'Logocentric' bir labirentte kaybolduğuna inanıyorum. İşaretlerin tehlikeli çekiciliğine kapılmak mı?