Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Politik Apolitik 1

Anti Platon

Cemalettin Taşçı

Anti Platon Sözleri ve Alıntıları

Anti Platon sözleri ve alıntılarını, Anti Platon kitap alıntılarını, Anti Platon en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Şempanzenin biri...
"Mendes, Hanus ve Call, orangutanların derin bir kabın dibindeki fıstığı alabilmek için suyu bir araç olarak kullanmayı akıl edebildiklerini göstermişler. Deney kabaca şöyle bir şey: Dar ve derin bir beherin dibinde bir fıstık var. Etrafta da araç olarak kullanılabilecek sadece bir miktar su var. Orangutanlar suyu ağızlarına alıp beherin içine tükürüyorlar. Birkaç ağız dolusu su taşındığında fıstık alınabilecek kadar yükselmiş oluyor. .... Daniel Bor, Mendes ve arkadaşlarının deneyine gönderme yaptıktan sonra kaynak göstermeden şempanzenin birinin farklı bir strateji geliştirdiğini söylüyor. Fıstığa erişmek için beklemeyi göze alamayan bir şempanze kabın içine işiyor. Zeka mı? Zeka. Tam da yıllardır memleket sahnesinde sergilenip durmasına alışkanlık kazandığımız türden bir zeka. Eh kabın içine işeyen şempanzeyi deneyi planlayanlara şikayet edip durmak da bir tarz. Ama fıstığa erişmek için daha sıhhi, daha medeni, daha içe sinecek metodlar geliştirmedikten sonra bir manası olduğunu düşünmüyorum."
Türkiye'de siyasetin bu hususlarda da söyleyecek sözü yok.
"Türkiye'de her yıl birkaç milyon kişi, iş bulma ve çocuklarına daha iyi eğitim imkanları sağlama gibi amaçlarla köyünden kopuyor. Mesela Sivas'ın Zara'sından kalkıyor, Sivas'a konamıyor. Ta İstanbul'a gitmesi gerekiyor. Kırdan şehre göç elzem. Eğer Cumhuriyetin idealleri gerçekleşecekse Türkiye'nin kırsal nüfusunun behemehal şehirleşmesi gerekiyor. Ama bu, herkesin İstanbul'a, Ankara'ya, İzmir'e yığılması anlamına gelmiyor. İspirliler veya Hınıslılar Erzurum'a göçerek de şehirleşebilir. Öyle olsa hem İspirliler, Hınıslılar, hem Erzurum ve hem de İstanbul için iyi olur. Ama olmuyor. Türkiye'de siyasetin bu hususlarda da söyleyecek sözü yok."
Reklam
Bu işler hep böyle olur
"Nietzsche Deccal'de, Hristiyan kutsal metinlerini analiz edip, "kutsal metinleri böyle pısırıklık telkin eden bir medeniyetten, dünyanın gerektirdiği cesaret ve iddia zuhur etmez" neticesine varır. Ama gerçeklik Nietzsche'nin olmasını beklediği gibi değil. Avrupalılar hem Hristiyan kalıp (hatta zaferlerini Hristiyanlığın zaferi olarak görüp) hem de Hristiyan kutsal metinlerini iplememenin bir yolunu buldular."
Türkiye'de siyasetin imtihan sistemi hakkında söyleyecek sözü yok.
"Türkiye'de her yıl bir milyondan fazla öğrenci üniversiteye giriş için imtihana giriyor. Neredeyse kimse imtihanın neticelerinden memnun olmuyor, olsa olsa rıza gösteriyor. Türkiye'de her yıl milyonlarca öğrenci diğer eğitim kademeleri arasında geçişi sağlayan imtihanlara giriyor. Bu imtihanlar üzerinden ailelerin ekonomilerine olağanüstü bir yük biniyor. İş ekonomi ile de sınırlı kalmıyor, ailelerin sosyal hayatları da imtihanlara göre tanzim ediliyor. Ve Türkiye'de siyasetin imtihan sistemi hakkında söyleyecek bir sözü yok."
Platon'un düalizmi
"Platon aslında pek de matah bir şey yapmış değildi. Pre-Sokratik düşünürler neredeyse edilebilir her lafı etmişlerdi. Platon onların arasından, birbiriyle çelişmeyenlerden bir paket imal etmişti. Ancak birbirinin zıddın şeyler söyleyen Parmenides ile Herakleitos arasında tercih yapamamıştı. Parmenides alemde hiçbir şeyin değişmediğini öne sürerken Herakleitos değişmeyen yegane şeyin değişim olduğunu söylüyordu. Herakleitos haklı görünüyordu ama Platon efendi Parmenides'ten vazgeçmeyi de içine sindiremiyordu. Dolayısıyla, bildiğimiz düalizmi icat etti. Bir yanda kusursuz meleklerin kusursuz cenneti vardı, hiçbir şeyin değişmediği, her şeyin biteviye tekrarlandığı. Öte yanda ise Herakleitos'un haklı olarak işaret ettiği, her şeyin durmadan değiştiği, biçimsiz, şu kusurlu insanların kusurlu dünyası vardı. Bu ayrım, Batılılar dünyaya hakim olduktan sonra insanlığın canını çok yaktı ve hala da yakıyor. Ama İslam düşüncesinde o kadar yıkıcı olmadı. Çünkü ne de olsa İslam'da hayır da şer de Allah'tandı. Meleklerin cenneti de, insanların dünyası da Allah'ındı. Dolayısıyla eğer bir kusursuzluk varsa, her ikisi de, farklı biçimlerde kusursuzdu."
Birileri daha çok namaz kılarsak ortaya daha iyi şeyler çıkabileceğini, diğerleri de Onuncu Yıl Marşını daha sık dinleyip, Köy Enstitüleri için daha çok ağıt yakarsak işlerin yolunda gidebileceğini zannediyor.
Reklam
Anti Platon
"Platon'un diyalektiğinde, Sokrates birileriyle karşı karşıya gelir. Sokrates sorar, karşısındaki cevap verir. Netice, kaçınılmaz olarak, esas oğlanın, yani her şeyin doğrusunu bilen Sokrates'ın çürütülemeyeceği bir noktaya evrilir. Doğru bulunur. ..... Ne Platon, ne de Sokrates açıkça söylemezler ama bu yaklaşımın bir dizi temel varsayımı var. Platonik diyalektikle sınanmamış varsayımlar. Mesela değişmez bir hakikatin mevcut olduğu, bu hakikatin herkes için geçerli olduğu, bir tek insan aklıyla erişilebilir olduğu gibi..."
Modernleşmek ile modernleştirilmek arasındaki fark şu:
"İngilizler, Almanlar, Fransızlar oku attılar. Okun duvara vurduğu noktanın etrafını kırmızı boyadılar. Biz Türkler, Ruslar, Japonlar ve diğerleri, oku atıp o noktayı vurmaya çalışıyoruz."
Modernleşmek - Modernleştirilmek
"Eğer Avrupa'nın dışında kalan dünya, Avrupalılaşmak yerine, kendi doğal süreçlerinde evrimleşmeyi becerebilselerdi, dünya bugün olduğundan daha zengin, daha renkli bir yer olacaktı. Olmadı. ... Şimdi bu söylediklerimden "ah özümüzü korusaydık" gibi bir mana çıkarabilecek olanlar olursa pek üzüleceğim. Hele "özümüze dönmeden asla beceremeyeceğiz" filan gibi manalar çıkaran olursa... Öz yok. Herkes hep değişiyor. Değişmeyen ölüyor. Değişimini başkalarına endeksleyenler de sakat kalıyor, hepsi bu."
Gülmeyin; hepimiz, pardon hepimizin beyinleri, aynı. Bilmiyorsak uyduruyoruz.
"Gazzaniga, beyninin iki yarısı birbirinden ayrılmış, iki yarımkürenin birbiri ile iletişimi kesilmiş deneklerin sol gözlerine -yani beynin sağ yarısına- erotik bir fotoğraf göstermiş*. Denekler sinirli bir biçimde gülmüşler. Sonra deneklere neden güldüklerini sormuş. Deneğin lisanı sol yarımkürede kaldığından, soruyu anlayan o, cevap vermesi gereken de o. Lakin, kendisinin tuhaf biçimde güldüğü işiten denek, daha doğrusu deneğin beyninin sol yarısı, fotoğrafı görmediğinden, neden güldüğünü de bilmiyor. Denekler "valla bilmem ki" dememişler. Ya ne yapmışlar? İşittikleri, kendi gülmelerine yakıştığını düşündükleri sebepler uydurmuşlar. Odadaki falanca kişinin ayakkabılarını çıkarmış olmasını, filanca kişinin tuhaf bir harekette bulunduğunu filan söylemişler. 1994'te kamuoyu araştırmaları tasarlamaya ve yönetmeye başladıktan kısa süre sonra, deneğin beyanının ancak son derece sınırlı özelliklerdeki sorular için güvenilir olduğunu farketmiştim. Mesela önümüzdeki seçimde kime oy vereceği, eğer seçim sathı mailine girilmişse, oldukça güvenilir bir biçimde tespit edilebiliyordu. Ama oy verme tercihine yol açanın ne olduğunu öğrenmek hiç de kolay değildi. Denek anketörü dolandırdığından değil, sahiden bilmiyordu. Ama "bilmiyorum" da demiyordu. Uyduruyordu." * The Split Brain in Man, Scientific American 217
13 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.