“...çünkü Yunan matematiği sonsuzluktan korkardı ve Pythagorasçular sonsuzluk ve sınır konamayan şeyler karşısında derin bir korkuya kapılır, sayılar yoluyla gerçekliği sınırlamaya, düzenlemeye ve anlaşılır kılmaya çalışırlardı.”
“İnançsızlar, Platon, Aristoteles ve Stoacılar tarafından ortaya atılmış bir ahlakı temel alır, inananlar da bu ahlakı Hristiyan ahlakının ilkelerine zıt bulmazlar, zaten ilk Kilise Babaları da Yunanca düşünüp yazardı.”
Yunan mükemmellik geleneği, kalos (genel anlamda “güzel” olarak tercüme edilir) ile agathosun ( genelde “iyi” olarak tercüme edilir, ama çeşitli olumlu değerleri kapsar) bileşiminden oluşan kalokagathia kavramıyla temsil edilirdi. Kalos ve agathosun özü itibariyle Anglo-Sakson dünyada gentleman adı verilen, yani haysiyet, cesaret, zerafet ve yeteneğin yanı sıra spor, savaş ve ahlak alanlarında gurur verici meziyetlere sahip aristokratik kişileri tanımladığı belirtilmiştir.
Batı uygarlığı özellikle de Avrupa uygarlığını düşünürken, heykeltıraşlığı, mimarisi, edebiyatı, felsefesi ve bilimi dahil olmak üzere bütün mükemmelliğiyle "Yunan mucizesi"ni göz önüne getirmemeye imkan yoktur. Avrupa kültürü Ya hudi-Hıristiyan düşüncenin etkisi altında kaldıysa, bu etki Yunanların (ve Eski Roma'nın) süzgecinden geçmiştir, hatta Kitabı Mukaddes'in bile yüzyıllar boyu sadece Latince versiyonu bilinir.
Müzelerimizde gördüğümüz bembeyaz mermerden Aphrodite veya Apollon heykelleri idealleştirilmiş bir güzellik sergiler. Polykleitos'un MÔ V.yüzyılda yarattığı ve sonradan Kanon adı verilen bir heykelde ideal oran için gerekli kuralların hepsi ahenk içinde özetleniyordu; daha sonra Vitruvius, bedenin en doğru orantılarını tespit edecektir. Bu güzellik düşüncesi ışığında bu oranlan yansıtmayan bütün varlıkların çirkin görülmesi doğaldı. Ama antikçağda yaşayanlar güzelliği idealleştirirken, neoklasisizm antikçağda yaşayanları idealleştirir ve (genelde Doğulu geleneklerin etkisi altında) bütün düsturları reddeden hantal, grotesk ve orantısız varlıkların da tasvirlerini Batı geleneğine aktardıklarını unutur. Yunan mükemmellik geleneği, kalos (genel anlamda "güzel" olarak tercüme edilir) ile agathosun (genelde "iyi" olarak tercüme edilir, ama çeşitli olumlu değerleri kapsar) bileşiminden oluşan kalokagathia kavramıyla temsil edilirdi. Kalos ve agathosun özü itibariyle Anglo-Sakson dünyada gentleman adı verilen, yani haysiyet, cesaret, zarafet ve yeteneğin yanı sıra spor, savaş ve ahlak alanlarında gurur verici meziyetlere sahip aristokratik kişileri tanımladığı be lirtilmiştir. Yunan uygarlığı bu ideal ışığında fiziksel çirkinlikle ahlaki çirkinlik arasındaki ilişki konusunda kapsamlı bir edebiyat geliştirmiştir.
Arkeologlarsa, Dor halkına atfedilebilecek herhangi bir insan yapımı nesnenin bulunmamış olmasına dayanan kesin veriler temelinde Dorların varlığına inanmaz. Nitekim Dorlar herhangi bir maddi iz bırakmamışlardır; bundan dolayı mantıklı bir kararla Darlar farklı bir lehçeyle -Dor adı verilen, sesli harfleri daha uzun bir lehçe- konuşan Yunanlar olarak tanımlanmaya başlanmıştır. Bu kitaptaki yazılarda da bu yöntem izlenmiş ve her yazarın görüşlerine saygı çerçevesinde soy ve ulus kavramları ve İyonyalılar, Darlar ve Aiolialılar arasında bir zamanlar kabul gören ayrımlar ve bunlardan kaynaklanabilecek her türlü tehlikeli sonuçlar mümkün olduğunca ciddiye alınmıştır.
Myken uygarlığının çöküşünün nedenleri ne olursa olsun, MÔ XII. yüzyılda ortaya çıkan bambaşka bir toplumdur, yazıdan yararlanmaz ve bir sarayın etrafında şekillenmemiştir. Karanlık çağlar terimiyle Myken uygarlığının çöküşü ile Yunanistan'in şehir devletlerinin oluşumu arasındaki yüzyıllar kastedilir. Bu terim XIX. yüzyıl sonlannda, dönemin bir altın çağı olan -ve Homeros'un şiirlerinde yansıttığına inanılan- Myken çağının sonu ile "tarih ten yoksun" bir dönemin başı anlamına geldiğini göstermek amacıyla kulla nılmaya başlanı