Sylvia Plath, Amerikan edebiyatının melankolik prensesi, "Sadece içimde susmak istemeyen bir ses olduğu için yazıyorum." diyen bir prenses.
Onunla ilk tanışmam ilk ve tek romanı "Sırça Fanus" kitabı ile oldu. Ve o kitabı okuduktan sonra kalbimde hiç değişmeyecek bir tahta oturdu. Hayatımın neredeyse en iyi kitabı olmuştu. Daha sonra ne yazdıysa, bir cümle, bir kelime her ne yazdıysa okuma isteğiyle yanıp tutuştuğum için sıra nihayet bu kitaba geldi: Ariel ve Seçme Şiirler.
Sylvia Plath 1932 yılında Amerika'da dünyaya gelmiş ve 1963 yılında kendi isteğiyle intiharı seçerek bu dünyadan ayrılmış. Bütün hayatı boyunca bipolar bozukluğun etkisinden kurtulamamış.
Gelelim kitaba, 1956 yılında yayımlanan Ariel şiir kitabına ek olarak, yine kendisi de şair olan eşi Ted Hughes'in seçtiği şiirler de yer almış bu baskıda. Türkçesi ise Yusuf Eradam'a ait.
Şiirlerinde, romanının da büyük yer edinen depresif ruh hali hemen hissediliyor. Onun dünyayı algılama biçimine ortak oluyoruz şiirlerini okurken, bir çoğu kalbinizi kırıyor. Hassaslığı, kırılganlığı, hüznü sizi alıp götürüyor.
Önce Sırça Fanus'u, ardından Ariel'i okumanızı tavsiye ederim. Ve tabi önce hayatını öğrenmek her iki kitabı da okurken hissettiklerinizi daha da anlamlandıracaktır.
Son olarak mezar taşındaki yazıyı buraya eklemek isterim:
“Even Amidst Fierce Flames
The Golden Lotus Can Be Planted”
(En harlı alevlerin ortasında bile altın nilüfer yetiştirilebilir.)