You can find Arkası Karanlık Ağaçlar books, Arkası Karanlık Ağaçlar quotes and quotes, Arkası Karanlık Ağaçlar authors, Arkası Karanlık Ağaçlar reviews and reviews on 1000Kitap.
Macit, ertesi gün Özlem'i, Cebeci'deki Maviş Pastanesi'ne davet etmiş, kız da dalgasını geçip önüne gelen her çakala anlatmış.
Kızın yaptığı eşi benzeri olmayan bu karaktersizlik artık çok moda. Bir kız, kendisine teklif edilen gizli bir aşkı, ağızlarıyla her dakika düzüşen itin ibnenin ağzına verir mi? Kalbimize girmek isteyen bir insan, onurumuz, gururumuz, ebedi sırrımızdır! Artık düzüşmeye doymayan genç danalar gibi genç kızlar. Artık en soylu, en gizemli en yumuşak duyguları şebekler gibi ifşa etmekten zevk duyan bir nesil. Kendisine yönelen en masum bakışı, her türlü iğrenç zevkin peşinde koşan hovardalar, sapıklar gibi suçluyorlar. Kendisinin hoşlandığı erkeklerde ise, ayağı kadar büyük, sertleşmiş bulamayınca ancak bu şekilde hayal kırıklığına kapılan başka tür bir cinsiyet! Gaddar, kötü niyetli, yarışmacı, tehlikeli bu kızları iyileştirmenin de imkânı kalmadı, ilkokuldan beri değiştirmeli alfabeyi, Ali Oya'yı seviyor değil “Oya, Ali ince bir çocuktur onun aşkını kimseye söyleme” gibi...
Ben Nihat Genç’in 3 sene evvel bir kitabını okumuştum ve kendisini çok iyi tanımıyordum. Oflu Hoca adında bir kitabını okumuştum ve araştırmacı bir kimliği olduğunu kağıt üstü araştırmalarımla biliyordum. Onun için o dönemde sağcı olmamakla beraber solculara karşı çıkan, solcu olmamakla beraber sağcılara karşı çıkıp eleştiren biri olduğundan
Ne çok gürültü çıkarır akşamları, arkası karanlık bu gün ortasında sevmem onları, incecik askılı elbiselere benziyor lar, ya şimdi, gözlerim olduğundan çok fazla sarkıyor, bir vakti çatır çatır böyle yine kimi çağırıyorlar. Her birinin s ti kadavra tahtası, yere mermi gibi düşüyor yağmur, geniş gövde li ağaçlarda kızıl kıyamet, ancak bu kadar
Taşradan, köyden gelmiş insanlar büyük şehirde sefalet içine düşüp kahrolsalar da hallerine gülemez. Haline gülmek, şehirli yoksulların meziyetidir! Köyden gelmiş yoksul çocukların ilk işi servet sahibi olmak, tutunmaktır. Tutunmak-tutunamamak edebiyatı bu ülkede iyi iş yapıyor hâlâ. Aydın Doğanlar, Sabancılar hâlâ benim köşklerim, villalarım var övünmesi içindeler, yaşama sevinçleri servettir. Bunların yazarları ülkemizin sefaletine, çelişkilerine rağmen “halimize gülecek” ironiyi, edebiyatı asla geliştiremezler, çünkü dertleri tutunmak-tutunamamaktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında Falih Rıfkılar, Yakup Kadriler, Hüseyin Cahitler müthiş yazarlardı, küçücük taşra kasabasının karton-makas devrimlerine büyük bir imparatorluktan gelmişlerdi, “halimizi biliyorlardı”, çünkü yoksul küçük kasaba Ankara’nın değil, imparatorluğun çocuklarıydı. Köyden gelmiş zenginlerimiz, yazarlarımız, öküz iştahlarının kara bayrağıyla her bir kuruma saldırıp barbarca yağmalarlar, servetlerini kaybetmesinler, korkunç azaplar duyarlar. Şehirli yoksulların korkunç azabı da, bir gün halimizi anlatacağımız eş, dostun, okuyucunun kaybolmasıdır.”