Hegel, Heidegger ve Deleuze felsefesinde ‘arzu ve ölüm’de yer eden insanlar; hem bu bilinmezi anlamak için hem de arzu ve ölüm üzerine düşünmek için çaba sarfetmiştir. Ait olduğumuz hayatın ve düşüncelerimizin, son noktası olan ‘ölüm’ün; hakimiyeti üzerine bağlı kaldığımız ‘arzu’larımız, doğumla birlikte başlayan ölüm kaygısınıda içimizde büyütmüştür.
Duygulanımsal dinginlik durumunu azamileştirmek açısından, hafifletilmesi gereken duygulanımlar arasında en başta geleni, korkudur. Korku, refah içinde yaşamaya hasar veren her türlü zararlı pratiğe sevk eder bireyi. Insanların en çok korktuğu şeylerden biri ölümdür ve bu yüzden, Epikuros'un kendini önemsemeyi münasip bir biçimde ifade edebilmesi için, ölümle nasıl başa çıkılacağını ortaya koyması gerekir. Gelgelelim Epikuros, beslenme rejimine dair yürüttüğü tartışmaların aksine, ne bir dizi bedensel teknik, ne de Marcus Aurelius’un Mediations'da yaptığı gibi, bir dizi zihinsel pratik sunar. Ölümün gölgesindeyken edimde bulunulamaz. Her güne, işlerin düzene koyulup o gün ölüneceği varsayımıyla başlanamaz. Bilakis Epikuros, ölümün yaşama şu kadarcık bile gölge düşüren bir şey olmadığını ileri sürer. Ölüm ilişki kurulabilecek bir şey değildir ve usulen bir zihinsel egzersiz ya da bedensel disiplin nesnesi olamaz. Hem Aurelius'un hem de Epikuros'un aklında benzer bir amaç olduğu açıktır. Her ikisi de, ölüm korkusunun yaşam üzerinde ki etkisini azaltmak arzusundadır. Bununla birlikte, her biri, bu amaca ulaşmak amacıyla farklı yordamlar önerir. (276)