Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Asâ-yı Musa Sözleri ve Alıntıları

Asâ-yı Musa sözleri ve alıntılarını, Asâ-yı Musa kitap alıntılarını, Asâ-yı Musa en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Hâşiye: Acaba dünyâ sarayını ısındıran Güneş sobasına veyahut lambasına ne kadar odun ve kömür ve gaz yağı lazım olduğu hesab edilsin. Her gün yanması için -kozmoğrafyanın sözüne bakılsa- bir milyon küre-i arz kadar odun yığınları ve binler denizler kadar gaz yağı gerektir. Şimdi düşün; onu odunsuz, gazsız daimi ışıklandıran Kadîr-i Zülcelal'in haşmetine, hikmetine, kudretine Güneşin zerreleri adedince "Sübhanallah, mâşaallah, bârekellah" de.
O'nu tanıyan ve itâat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O'nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.
Reklam
Evet küfür, mevcûdâtın kıymetini iskat ve ma'nâsızlıkla itham ettiğinden, bütün kâinâta karşı bir tahkîr ve mevcûdât âyinelerinde cilve-i esmâyı inkâr olduğun- dan, bütün esmâ-i İlâhiyeye karşı bir tezyîf ve mevcûdâtın vahdâniyete olan şehadetlerini reddettiğinden, bütün mahlûkāta karşı bir tekzîb olduğundan; istiʻdâd-ı insânîyi öyle ifsåd eder ki salah ve hayrı kabûle liyâkati kalmaz. Hem bir zulm-ü 'azîmdir ki 'umûm mahlûkātın ve bütün esmâ-i İlâhiyenin hukûkuna bir tecavüzdür. İşte şu hukûkun muhafazası ve nefs-i kâfir hayra kābiliyetsizliği, küfrün 'adem-i affını iktizá eder. إِنَّ الشَّرْكَ لَظُهُ عَظِيمٌ şu ma'nâyı ifade eder.
Elbette küllî ve cüz'î bütün mümkinât adedince ve her mümkü- nün mezkûr mâhiyet ve hüviyet, hey'et ve sûret, sıfat ve vaziyetinin imkânâtı adedince tahsîs edici, tercih edici, ta'yîn edici, ihdâs edici bir Vâcibü'l-vücûd'un vücûb-u vücûduna ve hadsiz kudretine ve nihâyetsiz hikmetine ve hiçbir şey ve hiçbir şe'n O'ndan gizlenmediğine ve hiçbir şey O'na ağır gelmediğine ve en büyük bir şey en küçük bir şey gibi O'na kolay geldiğine ve bir baharı bir ağaç kadar ve bir ağacı bir çekirdek kadar suhûletle îcâd edebildiğine işaretler ve delâletler ve şehadetler, imkân hakîkatinden çıkıp kâinâtın bu büyük şehadetinin bir kanadını teşkil ederler.
Evet, bu dünyâ memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gâyet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gâyet sanatkârâne bir teşhîrgâh ve gâyet haşmetkârâne bir ordugâh ve ta'limgâh ve gâyet hayretkârâne ve şevkengîzâne bir seyrângâh ve temâşâgâh ve gâyet mâni dârâne ve hikmet-perverâne bir mütâla'agâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitâb-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultânını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken; en başta göklerin nûr yaldızı ile yazılan güzel yüzü görünür: "Bana bak, aradığını sana bildireceğim!" der. O da bakar görür ki.....
Evet, âhireti inkâr etmek isteyen adam, evvelce bütün dünyayı bütün hakāikiyle inkâr etmeli. Yoksa, dünyâ bütün hakāikiyle yüz bin lisânla onu tekzîb ederek bu yalanında yüz bin derece yalancılığını isbât edecek. Onuncu Söz, kat'î delîllerle isbât etmiştir ki âhiretin vücûdu, dünyanın vücûdu kadar kat'î ve şübhesizdir.
Reklam
Senin vücûdun bin kubbeli harika bir saraya benzer ki her kubbesinde taşlar, direksiz birbirine baş başa verip mu'allakta durdurulmuş. Belki senin vücudun, bin defa bu saraydan daha 'acibdir. Çünkü o saray-ı vücûdun, dâima kemâl-i intizamla tazelenmektedir. Gâyet hârika olan rûh, kalb ve ma‘nevî letâiften kat'-ı nazar, yalnız cesedindeki her bir a'zá, bir kubbeli menzil hükmündedir. Zerreler, o kubbedeki taşlar gibi birbirleriyle kemâl-i muvâzene ve intizâm ile baş başa verip hârika bir binâ, fevkalâde bir sanat, göz ve dil gibi 'acîb birer mu'cize-i kudret gösteriyorlar.
gâyet mey'ûs ve matemli olarak ağlayan bir insân, mevcûdâtı ağlar ve mey'ûs sûretinde görür; gâyet sürûrlu ve neşeli, müjdeli ve kemâl-i neşesinden gülen bir adam, kâinâtı neşeli, güler gördüğü gibi; mütefekkirâne ve ciddî bir sûrette ibâdet ve tesbih eden adam, mevcûdâtın hakîkaten mevcûd ve muhakkak olan ibâdet ve tesbîhâtlarını bir derece keşfeder ve görür. Gafletle veya inkârla ibâdeti terk eden adam; mevcûdâtı, hakîkat-i kemâlâtına tamâmıyla zıd ve muhalif ve hatâ bir sûrette tevehhüm eder ve ma'nen onların hukûkuna tecavüz eder.
Ey insân! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun? Otuz İkinci Söz'ün âhirinde denildiği gibi: Dünyanın bin sene mes'û- dâne hayâtı, bir saat hayatına mukābil gelmeyen cennet hayâtının ve o cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rü'yet-i cemâline mukābil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelal'in dâire-i rahmetine ve mertebe-i huzûruna gidiyorsun
Ey Kadîr-i Hakîm! Ey Rahman-ı Rahîm! Ey Sadıku’l-Va’di’l-Kerîm! Ey izzet ve azamet ve celal sahibi Kahhar-ı Zülcelal! Bu kadar sadık dostlarını ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfât ve şuunatını tekzip edip, saltanat-ı rububiyetinin kat’î mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan ile ve seni vaadinde tekzip etmekle, senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celaline dokunduran ve uluhiyetinin haysiyetine ilişen ve şefkat-i rububiyetini müteessir eden ehl-i dalalet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik etmekten yüz bin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten, senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum! سُبْحَانَهُ وَ تَعَالٰى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبٖيرًا (‎Allah, onların söyledikleri şeylerden pek münezzehtir ve pek büyük bir yücelikle yücedir. İsrâ Sûresi, 17:43.‎) âyetini, vücudumun bütün zerratı adedince söylemek istiyorum!
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.