İkimizin de cebinde metelik yoktu. Elbiselerimiz yıpranmış, ayakkabılarımız örselenmiş iki çocuktuk. Yalnız, içimizde hayata, dünyaya, her şeye rağmen sevgi besleyen bir şeyler kıpraşırdı.
Günler aylar yıllar her zaman olduğu gibi farkına varmadan geçip gitti. Çocukluğumun bütün şarkıları değişti. Biz birçok evlere taşındık durduk. Ben her yıl biraz daha dünyayı, insanları tanıdım. Yeryüzünün kaç bucak olduğunu öğrendim.
Bu yeryüzünü daha güzel yapacak insanlar bunlardı: Bir insanı seven, onun gülüşü, ağlayışı, adım atışıyla ilgilenen kişiler, bu dünyanın elbette ki daha iyi, daha güzel olmasını isterlerdi.
Aşklar, serüvenler gibi, o anılar içindeki insanlar da, onları çevreleyen nesneler de gidip gitmeye mahkumdu. Yitirilmiş şeyleriyse hiç aramamalı. İnsan yalnız içinde bulunduğu şu zaman parçasını yaşamalı. Zaten o da yitip gidecekti, bir masal olacaktı günü gelince.