“Eğlenceli sohbetinizin konusu nedir?”
“Eros’un okunun isabet ettiği hiç kimsenin aşktan kaçışının mümkün olmadığını konuşuyorduk. Bu arada ben Eros’un çok çekici ve yakışıklı bir adam olduğunu düşünüyorum. Ağabeyin ise yarı çıplak oradan oraya koşturan birinin Tanrı olamayacağını savunuyordu.”
Sean bir süre düşündükten sonra, “Bence de Eros oradan oraya koşturan yarı çıplak bir Tanrı değil. İçimizden biri…” dedi.
Beatrice ona döndü. “Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”
“Evet, kesinlikle.”
“Peki, sizin Eros’unuz kim olabilir?”
“Gazeteye o haberi veren kişi,” derken Beatrice’ye baktı. “Sen ne düşünüyorsun?”
“Sana katılıyorum. Belki birbirimize âşık olmamızı sağlamadı çünkü daha önceden âşık olmuştuk ama bizi bir araya o getirdi. Bizim Eros’umuz o haberin yapılmasını sağlayan kişi…”
İnsanlar korkaktı. Ölmekten korkarlar, yaşamaktan korkarlar, birbirlerinden korkarlar ama en çok gerçeklerden korkarlardı. Bu yüzden kendi gerçeklerini bulmak yerine başkalarının onlara sunduklarına, düşünmeden körü körüne inanırlardı. Saflığın güvenli uykusunu, farkındalığın acı veren uyanıklığına tercih ederlerdi. Güvenli dünyalarına ait olmayan her şeyden nefret ederler ve bağnaz inançlarına sıkı sıkıya sarılırlardı. Çünkü bildiklerine dair şeylerden şüphe etmeye başladıklarında gerçek uyanışa doğru bir adım atmışlardır.
“Zayıf karakterli insanlar, kendilerinden daha güçlü olan insanları sindiremediklerini anladıkları anda küçümsemenin, alaycılığın ve aşağılamanın arkasına saklanırlar. Korkmuşlardır. Kişiliklerindeki zayıflığı o anda görürler ve bundan ölesiye nefret ederler. Kendilerine olan nefreti karşısındakine yönlendirerek kurtulmaya çalışırlar. Anlamıyor musun? Onların korktukları ve nefret ettikleri aslında kendileri! Senin hiçbir katkının olmadığı kişiliklerindeki zavallılığın suçunu senin omuzlarına yüklemeye çalışıyorlar. Neden bu suçlamanın altında kalıp boğuluyorsun?”
“Sen önce doğansın, efendisin, eğer bütün bu lordluğu hakkıyla yöneteceksen önce kendine saygı duyacaksın. Vârislerin seçim hakkı yoktur. Önce himayesindekileri düşünmek zorundadır. Senin peşinden gelmelerini istiyorsan peşinden gelinecek bir efendi olmak zorundasın.”
“Macerayı istemekle eyleme geçmek arasındaki o ince çizgiye cesaret denir. Önünde duran aşılmaz duvar ise korkudur. O duvarın arkasından istediğin gibi atıp tutabilirsin ancak aşmak için gayret göstermedikçe, önünden geçip giden hayatla aranda hep korkuların olacak.”