Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Atatürk Din Düşmanı Değildi

Ali Kuzu

Atatürk Din Düşmanı Değildi Sözleri ve Alıntıları

Atatürk Din Düşmanı Değildi sözleri ve alıntılarını, Atatürk Din Düşmanı Değildi kitap alıntılarını, Atatürk Din Düşmanı Değildi en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Mustafa Kemal daha Harp Okulu yıllarında, dinin gösteriş haline getirilmesinden, istismar edilmesinden ve çıkar amaçlı olarak kullanılmasından nefret ediyordu. Harp Okulu’na başladığı günlerde, dinin nasıl gösteriş aracı haline getirildiğini açıkça ortaya koyan bir olay yaşamıştı. O gün Ali Fuat ile birlikte, tüm arkadaşları gibi vakit namazlarından birini kılmak için okul camisinde saf tutacaklardı. Harp Okulu’nda iki binden fazla öğrenci vardı fakat okulda ancak yedi ya da sekiz su musluğu bulunuyordu. Öğrencilerin, hatta subayların hepsinin abdest alabilmesi, zaman bakımından imkansızdı. Mustafa Kemal ve Ali Fuat erken davranıp bir su musluğunda sıraya girmişler ve vakit namazı gelmeden abdest almışlardı. Musluğun başından ayrılırken Ali Fuat, dahiliye subaylarının öğrencileri bilerek abdestsiz namaza götürdüklerini gördü. Ali Fuat ve Mustafa Kemal bu duruma tepki koydular. Mustafa Kemal, Ali Fuat’ın kulağına eğilerek: “İslam dininde zorlama yoktur. Oysa padişah aralıksız her gün beş vakit, cemaatle birlikte namaz kılmak için irade yayınlamıştır. Bu zorlama değil de nedir? Fuat, şunu asla unutma ki bir gün dinin gösteriş haline getirilmesine son vermedikçe bu millet daha çok sıkıntı çeker; daha çok sefil olur.” Bu konuşmanın ardından Mustafa Kemal ve Ali Fuat camide yan yana saf tuttular. Tekbir alıp namaza başlayacakları sırada, hemen yanı başlarında duran öğrencilerden birinin ağzından şu sözler döküldü: “Abdestsiz namaza durdum, günahlarımı affet Allah’ım.”
Anlayana sivrisinek saz...
Len gidin oradan soytarılar, siz de gayet iyi biliyorsunuz ama para ve nobel ödülü alma uğruna, sahiplerinizin önünüze attığı kemiği yalamak uğruna, Mustafa Kemal Atatürk’ü baz alarak asıl amacınızın Türk Milleti’nin değerlerini yok etmek istediğinizi cümle âlem biliyor. Ancak siz şunu bilmiyorsunuz? Eğer Türk toprakları sizin önünüze kemik atan sahiplerinizin eline geçerse, bunu zararını siz de görürsünüz. O zaman önünüze atılan kemiği yalayacak bir kulübeniz dahi olmayacaktır.
Sayfa 32 - Paraf Yayınları, PdfKitabı okudu
Reklam
Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da, Samsun’da Anadolu topraklarına çıkarak başlattığı Milli Mücadele’nin ilk mitingi de Samsun Havza’da yapılacaktı. Mustafa Kemal, bu ilk mitingin bir camide düzenlenmesini istemişti. Bu ilk Havza mitinginin ilginç bir öyküsü vardır. Samsun’a çıktıktan bir hafta sonra Havza’ya giden Mustafa Kemal, Belediye Başkanı İbrahim
Atatürk ve Din
“Atatürk, gerçek dindara karşı değildi. O, kendi çıkarları yararına dini sömürenleri, araç olarak kullananları ortadan kaldırmak istiyordu: “Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve temiz halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden yıpratan kötülükler hep din kılıfı altında küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı davranışı dinle karşılarlar. Halbuki hamdolsun, hepimiz Müslüman’ız, hepimiz dindarız, artık bizim dinin gereklerini, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın, babalarımızın kucaklarında verdikleri dersler bile bizim dinimizin esaslarını anlatmaya kafidir... Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçüyle hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa, ulusun yararına, İslamlığın yararına uygunsa, hiç kimseye sormayın, o şey dindir. Eğer bizim dinimiz akla, mantığa uygun bir din olmasaydı, kusursuz olmazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.”
“Cumhuriyet hükümetimizin bir Diyanet İşleri makamı vardır. Bu makama bağlı müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memurları bulunmaktadır. Bu vazifeli kişilerin ilim ve faziletlerinin derecesi bilinmektedir... Vazifeli olmayan birçok insanlar da görüyorum ki aynı kıyafeti giymekte devam etmektedirler. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta okuması yazması olmayanlara rastladım. Özellikle bu gibi bilgisizler, bazı yerlerde halkın temsilcileri imiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya ilişki kurmaya adeta engel olma sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu tutum ve yetkiyi kimden almışlardır? Millete hatırlatmak isterim ki bu kayıtsızlığa müsaade etmek asla doğru değildir. Herhalde yetki sahibi olmayan bu gibi kişilerin, görevli olan kimselerle aynı elbiseyi taşımalarındaki sakınca bakımından hükümetin dikkatini çekeceğim.”
“Cumhuriyet hükümetimizin bir Diyanet İşleri makamı vardır. Bu makama bağlı müftü, hatip, imam gibi görevli birçok memurları bulunmaktadır. Bu vazifeli kişilerin ilim ve faziletlerinin derecesi bilinmektedir... Vazifeli olmayan birçok insanlar da görüyorum ki aynı kıyafeti giymekte devam etmektedirler. Bu gibiler içinde çok cahil, hatta okuması yazması olmayanlara rastladım. Özellikle bu gibi bilgisizler, bazı yerlerde halkın temsilcileri imiş gibi onların önüne düşüyorlar. Halkla doğrudan doğruya ilişki kurmaya adeta engel olma sevdasında bulunuyorlar. Bu gibilere sormak istiyorum. Bu tutum ve yetkiyi kimden almışlardır? Millete hatırlatmak isterim ki bu kayıtsızlığa müsaade etmek asla doğru değildir. Herhalde yetki sahibi olmayan bu gibi kişilerin, görevli olan kimselerle aynı elbiseyi taşımalarındaki sakınca bakımından hükümetin dikkatini çekeceğim.”
Reklam
Mustafa’nın babası Ali Rıza Efendi’ye gelince? O oğlunun düzgün bir tahsil yapmasını istiyordu. Onu okutmak, yetiştirmek, ona yüksek tahsil dereceleri sağlamak emelindeydi. Bu güzel ve asil, takdir edebildiği bir şeyi, oğlunun başarmasını istemek suretiyle, kendi ruhundaki bir özlemi açığa vuruyordu. Küçük Mustafa’yı annesi o zaman âdet olan dualar, ilahilerle mahallenin harap, geri mektebine kaydettirmek arzusuna karşılık, babası da o zaman yeni açılmış olan ve yeni usullerle dersler gösteren Şemsi Efendi Mektebi’ne yazdırmak istiyordu. Bu iki ayrı istek, karı koca arasında aşırıya kaçmayan tartışmalara yol açtı.
Laiklik yani fikir ve vicdan hürriyeti, bütün devrimlerimizin temeli, ruhu, özü hatta kaynağıdır. Laik olmayan bir devlet, demokrat olamaz çünkü demokrasinin ilk şartı, fikir ve vicdan hürriyetidir. Laik olmayan ulusun bağımsızlığının da bir anlamı yoktur. Çünkü bayrağı hür fakat fikir ve vicdanı tutsak bir ulus, acınacak bir topluluktan başka bir şey değildir.
“Bizde ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin ahkâmını eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da mekteptir.”
Türkiye’de bulunan Mason teşkilatı adım adım ülkede faaliyetlerini yaygınlaştırıyor ve ekonomiyi ellerine geçiriyorlardı. Atatürk’ün çok yakınına yerleştirdikleri adamları zaten onu çembere almışlardı. Fakat bir şey dikkatlerinden kaçıyordu. Atatürk de onların attığı her adımı izliyordu.
336 öğeden 211 ile 220 arasındakiler gösteriliyor.