Ağır ağır küçük bir tepeciğe tırmandı ve ortalığa göz gezdirdi. Ne ağaç vardı görünürde, ne de bir çalı; şurada burada tek tük kurşuni kayalar, boz renkli gölcükler ve külrengi dereciklerle boz bulanık bir yosun denizinden gayrı hiçbir şey yoktu.
Çamurumsu sıcak sıvı, kahve niyetine içiliyordu. Johnny, bunu gerçekten kahve sanıyordu. Hayatın, kurmasına izin verdiği güzel hayallerden biri de buydu. Hiçbir zaman, gerçek kahve içmemişti.
Ama küt küt küt diye çırpınmaya başlayan yüreği son anda uyardı onu. Derken, hızlandıkça hızlandı atışlar, alnı çelikten bir kıskaçla sıkıştırılıyordu sanki; beyni bulandı, üzerine bir sersemlik çöktü